BLOGGER TEMPLATES - TWITTER BACKGROUNDS

Hürriyet

2 Haziran 2009 Salı

KAN TAŞIM

Zamanla, kanayan yerlerine, alelacele taşları basmayı öğreniyorsun hayattan. Her defasında yaşadığın acı bir öncekine göre daha şiddetli oluyor, daha kısa süre ağlıyorsun ama tam tersine. Zaman geliyor, bir damla bile gözyaşı dökmemeyi öğreniyorsun. Dallarının kırıldığına acımayı bile bırakıyorsun artık. Sadece kendine tutunabileceğini bilerek yaşıyorsun, yaşamak denirse buna. Kırılmış, üzerinde bin tane köz söndürülmüş bir beden bırakıyorsun yaşamın tam ortasına. Kanayan bir yürekten ibaret olduğunu hiç mi hiç unutmuyorsun. Ağlasan da gözyaşların kanla karışıyor, kimse anlamıyor ağladığını. Sahte gülümseyişlerin ardında bırakıyorsun en ince yerini. “Sahip olduğum tek bir şey kaldı” diyerek korumaya çalışıyorsun kendince. Tüm çabaların boşa olduğunu bilsen de…



Zaman bu gün yine kanattın beni. Sarı bir kuşla gelmiştin sen pencereme, mutluluk vereceğini söyleyerek. Ben sarıyı sevmezdim oysa, senden önce. Miladımın o gün olacağını anlayana dek, başka bir pencereden öylece baktım sana. Çok beklettim seni orada biliyorum, acele etmeyişimdeki gizemi ben de anlayamıyordum. Seni anlamaya çalışıyordum sadece. Sen, bambaşka hayali bir dünya anlattın bana. Senin olmayan bir yaşamı, sanki sen yaşıyormuşsun gibi serdin önüme ve davet ettin beni. İnandım, her kelimeni beynime kazıdım. Yeni hayata başlayan bir çocuk gibi, yeniden öğreniyordum seninle hayatı. Masalların gerçek olmadığını biliyorum, senin gerçek olduğunu sandım ben. Her kelimene inandım. Anlattığın gibi bir yaşamın olduğuna inandım, kendimi onun içinde sandım hatta. Uyanmak istemedim, “eğer bu rüyaysa bitmesin” demekten başka nakarat yoktu şarkılarımda.



Ruhumu yoracağını hiç göremedim, görememişim. Benim incinmişliğime de acımadan, bencilce incitip gitmeye niyetliymişsin meğer. Hayat, sarı kuşları sevmiyorum artık, sarı saçları da. “Kendin ne renksin?” diyeceksin bana şimdi. Ben başından beri dedim ya sana, ben sarı görünsem de lekesiz bir maviyim. Kırmızı kanlarım vardır beni süsleyen. Yegane dostum da, kan taşım. Artık, dostumu yormayacağım diye düşünürken, bu yaraya nasıl yetecek diye düşünür oldum. Beni bu kadar kanatmasan iyiydi sarı kuş. Geldiğin gibi, sessizce gidebileceğin zamanlar olmuştu oysa. Zamanla beni kazanmak için kaldığını düşündüm. Sana çok güzel bir yuva hazırladım ellerimle. Huzurdan duvarlarını ördüm teker teker. Pencerelerine kokulu çiçeklerden perdeler yaptım astım. Sırf sana güzel görünsün diye…



Yine kanayacağımı, yeniden acılarla karşılaşacağımı bilmeden, kan taşımı “seni dinlendireceğim dostum” diyerek en güzel köşeme kaldırdığımda gitmelere daldın. Gideni tutamazsın, bilirim. Git, ne diyeyim. Gideceğin yerde, mutlulukla karşılaşırsan bana gönder sarı kuş. De ki ona; “Mavinin sana benden daha çok ihtiyacı var, onun kanayan daha büyük bir yarası var. Artık kan taşı da yetmiyormuş.” Aşkın rengi kırmızı değil, kırmızı benim kanayan yerim. Aşkın rengi sarı- siyah. Sakın bana aşktan bahsetme bir daha sarı kuş, aşkın gelişi sarı, gidişi siyah. Yaşamın son perdesindeki oyun gibi tıpkı…



Mavisihir

0 yorum: