BLOGGER TEMPLATES - TWITTER BACKGROUNDS

Hürriyet

24 Eylül 2009 Perşembe

EZBERE

Ezberimde bilindik birkaç kelime
Sokaklardaki çocuk oyunları bile
Hep tek düze
Dimağı kurumuş ben’i âdemin
Kurulan bir denge düzeneği olmuş hayat
Bir o yana git
Sonra, dön diğer yana


Çalar saat kadranına dönmüş bedenler
Sabah kalk ve kur kolunu
İşlesin zemberek
Ve dönsün zaman
Kovalasın birbirini akrep ile yelkovan
Tek düze ama durmaksızın
Aldırmazlık perdesinin ardında
Belki de benden daha çok aldırmaktalar



Ezbere yaşanan bir hayat
Ezbere kovalanan bir zaman
Akılların paydos ettiği bir düğünde
Seyirlik olmuş sevdalar, kol kola
Hep bilindik son
Yitik bir sayfa daha
Neye yeniksin, kime yeniksin be insan?
Ufka dik gözünü
Son kez kalk ayağa…




Mavisihir

23 Eylül 2009 Çarşamba

SEVMEK...





Ekmeğe, suya kanar gibi sevmek...
Ölüme koşar gibi sevmek...
Yeter mi sevgiyi böyle anlatmak?

Daha, daha, anlatmak gerek... Sevmeye daldı mı insan, uçar gider ruhu bu alemlerden.

Sevgiyi bilen anlatamaz sevgiyi. Der ki; yüzmeyi bilmeyen bir insana denizi anlatmaya benzer sevgiyi anlatmak. Ne benim kelimelerim yeter, ne de onun hayalleri.

Yaşamak, sevmek lazım. İlle de sevmek...

Son nefesine kadar sadece onun kokusunu duymak lazım. Çiçek bahçelerinde koşarken bile, binlerce kokunun rengin arasından onu seçmek lazım. Her yerde bulmak lazım…

Mum alevi gibi zayıf olamaz sevmek. Kasırgalar bile esse, sönmez alevi.

Bir gündüz düşü olmalı sevmek. Geceleri beklememeli görülmek için. Günün aydınlığında sarmalı rüyaları, geceleri yıldızlardan bir yorgan olmalı hayata.

Yüzebilmek, balık olabilmek…Sevmek, bunlara giden yol mu? Okyanus mavilerine mi çıkar sonu, yoksa som bir yeşilde mi yiter yürekler?

Sevmeyi, sevmeleri bilmiyorum ben… Bilmiyordum… Bildim, öğrendim ve sevdim seni tüm acemiliğimle…

Yüzmeyi bilmem ben, korkarım denizden. Sevsem de korkarım. Beni de içine alır tümden diye kaçarım…

Tüm med-cezirlerimle , tüm girdaplarımla, tüm yangınlarım ve sağanaklarımla…
Benliğimin içine düşen korla, yüreğimi lime lime eden hasretle…
Seninle, senin bendeki saf halinle…
Katre katre sana aktığım sokaklardan, topladığım hülyalarımla…
Seviyorum…


Gör işte! Seni sevmelerimi ve sende ebedi kalışlarımı gör…


Mavisihir

21 Eylül 2009 Pazartesi

AZICIK ELİ MAŞALI SEVERİM BEN...

Ben delice yaşarım sevdayı. Sessizliğe veda ederim aşka düşünce. Dilim tutulmaz, gözlerim kapanmaz. Bağırdıkça sesim çıkmıyor sanıp daha bir yükseltirim çığlığımı. Herkes bilsin görsün isterim. Sevdiğimi boğarım bulutlarla. Azıcık dediğim dedik, olur sevmelerim. Yanımda isterim sevdiğimi, dokunmak isterim. Delicesine sarılmak isterim sıkı sıkı. Nefesini hissetmek isterim ensemde. Alıp, içime atıvermek gelir, coşar dururum deli bir çağlayan misali. “Yüreğimin elle açılan bir kapısı olsa” derim içimden. “Sen girsen, hiç çıkmasan oradan” derim. “Beni hiç yalnız bırakmasan bu şehirde” derim. Konuşur dururum, resmini karşıma alır. Sen uyurken, seni seyretmeyi özlerim. Aslında, bilmem nasıl bir şey olduğunu. Seni uyurken hiç izlemedim ki ben…



Azıcık eli maşalı severim ben. Şiddetim sevgimdendir, bilesin. Kıskanırım, herkesten bir katre daha fazla belki. Uzakken de severim, yüreğimden uzağa düşmez sevdalar. Özledikçe kızarım kendime. “Koş, git, ne duruyorsun?” derim. Derim de; gidemem bir türlü, nereye gideceğimi bilmediğimden. Kime gideceğimi bilirim. Akşam gözlü, masal sesli, yanık gönüllü bir yar, bekler beni, bilirim. Yolların, tepelerin ardında tutuklu kalır yarim. Yüreğinde ben varım bilirim, ellerinde hayatın…. Ne dilersen o olsun ellerinde. Kapat gözlerini bir dakikalığına, düşün şimdi. Beni düşün. Ellerimi koyuvermişim ellerine, hani bilirsin ya küçücüktür benim ellerim. Sende kaybolurum ben. Hoş, şikayet etmem ben bu yitip gitmelerden. Ellerimle, yüreğimle, gözlerimle teslim olmuşum ben sana. Azıcık eli maşalı olsam da ben, severim işte seni.



Deli rüzgar esmiş, bir gönül düşürmüş önüme. Aslında, o da benim gibi deli seviyor. Hırçın seviyor. Öfkenin de, sevmelerin de, küsmelerin de nedeni bu deli gönüller. Biliriz de, nazımız geçer diğer gönüle. Azıcık sitem ederiz, ancak bu kadar naz yapılır bu deli gönülde. Eli maşalı olsak da, severiz inceden. Zambak gibi açar sevdam yüreğimde, bembeyaz. Gözlerime yaprağı düşer, tenime kokusu. Bahçem olur bu deli aşk. Ben de, bu gönlün delisi divane gibi döner, koşarım. Ateş böceklerini kovalarım geceleri, yüreğime takar ışıl ışıl, seni izlerim doyasıya. Azıcık eli maşalı, yüreği de beyaz zambaklı severim ben. Gel de, düş haydi gönlümden…





Mavisihir

19 Eylül 2009 Cumartesi

GÖNÜL EVİM

Sevda böyle büyük yaşanmalı işte
Böyle siper olmalı yürekler vuslata
Yanmalı aşık, yakmaktan önce
Her sevdalı senin gibi olmalı



Mangal gibi bir yürekte pişmeli sevda
Hamuru iyice yoğrulmalı
Gönül evleri yapılmalı sonra
Aşkın ateşinde ısınmalı fırınları



Aşıkların yüreklerini atmalı bu har ateşlere
Sevdalıların masallarını bir bir anlatmalı
Eskimiş aşktan bir damla akıtmalı hamura
Gönül soframa yeniden koymalı



Denize akan lav gibi için için yanmalı sevda
Çisil çisil yağmalı yağmur
Ama ateşi harlatmalı
Su söndürmemeli seni
Değdikçe damlaları tenime, coşmalı alevleri



Tüm bir şehri aydınlatmalı alevlerim
Gecenin zindani karanlığında
Donmuş kalpler çözülmeli
Ellerimin sıcaklığında
Gönül evime gelenleri sarmalı bu ateş
Yeni bir masala karışmalı
Ve masalın hiç bitmeyecek aşk şarkıları
Tüm duvarlarımdan yankılanmalı


Mavisihir

11 Eylül 2009 Cuma

MATEM ZAMANI




Ayrılığın yasını tuttuğum
Senli zamanlardan sonra
Kör kuyulardan medet umduğum
Gidişlerini ardıma koyup
Gelişlerinle bayram havasına büründüğüm
Yağan yağmurda
İliklerime kadar ıslandığım
Senin avuçlarında kuruduğum
Gökyüzüyle birlikte
Senin sevdiğin şarkıları söylediğim
Seni tüm fezaya haykırdığım
Ve sonra
Matem havasına büründüğüm zamanlar



Karaları giydiğim
Ve seni unutmaya yüz tuttuğum
Bir martı kanadından kan denizine düştüğüm
Senin kırmızında boğulduğum
Denizin senin kanınla dolduğu
Benim ansızın sana aktığım zamanlar



Zaman zaman beni acıtan
Zaman zaman kışkırtan
Sakinliğime fırtına
Sönen ocağa körük
Delice ıslatan bir yağmur
Adı aşk
Soyadı da ayrılık
Ta ki, sen geri gelene kadar…





Mavisihir

10 Eylül 2009 Perşembe

DELİLİK





Delilik bu belki
Sokaklarda yalınayak yürümek
Taşlar kestikçe tabanlarını
Kan içinde kalır toprak
Çılgın bir rüzgâr kovalar
Enseni yalar usulca
Bir elinle rüzgârı tutmaya çalışırsın
Arsızca gülümsersin bıyık altından
Diğer elinle taşları toplarsın
Kan boyanmış topraktan



Delilik yetmedi anlatmaya
Yandığımın dünyasını
Boyadım her yeri
Bir baştan bir başa
Şu köşe delice özlemek
Bu köşe de çığlık rengi
Meydanda kendi resmim
Yandığımın dünyasına bağlıyım işte
Kaçalım, haydi ver elini
Kanasın ayaklarımızdaki zincir izleri
Bu kez bulutlar boyansın kırmızıya



Mavisihir

BAHARIMA MEKTUP





Geç kalınmış bir bahar geldi, durdu kapımda. İçeri davet ettim onu. Sıcacıktı gülüşü, elleri ve gözleri. Yaza hasret kalmış bir yürek çırpıntısı taşırken, tam zamanında gelmişti dünyama. Isındım, buzların kraliçesinin evi erimeye başladı. Beklenen miydi o, yoksa ben aranan mıydım? Yollar kesişti, yeni bir masal başladı. Küçücük ellerin tuttuğu bir kitap olmak, yoktu hiç aklımda. Okudum ve okundum. Dilden dile dolaşan bir buz kraliçesi oldum sonunda. Evim eridi, yüreğim ısındı. Kanım hızlıca dolaşmaya başladı beyazdan da beyaz vücudumda. Pembelerden bir ton beğendim kendime. Suya değdi ayaklarım, nilüfer oldum birden. Köklendim, suya bağlandım. Beni arayan; hem bahar hem de suydu, anladım.



Beklemiş miydim? Buzdan halimle nerelerde yaşamıştım ben? Hangi ellerde dolanmıştım dünyayı? Hangi gözler değmişti satırlarıma? Hatırlamıyorum…Bir yerlerden geldim, neresi olduğunu bilmediğim. Bu bahardan öncesini hatırlamadığım, soğuk sonsuzlukta bıraktığım geçmişim. Yaşadım, üşüdüm, ağladım. Güldüm zaman zaman. Eksiklerimle, özlediklerimle, bazen de bitmeyecek sandığım cinnetlerimle. En sonunda elime aldığım bahar çiçeklerimle…



Doğum günümü değiştirdim bu baharla. İkinci bir fasıl dinliyorum şimdi. Kulağımdan yüreğime akan bir yol oldu notaları. “Bahar, sen hiç gitme benden” diye…Hoş geldin evime, gönlüme. Geceleri doğan bir güneş oldu bu bahar. Gündüzün hükmünü kaldırdı yüreğimden. Hayatımın anlamsız olan yarısına gün oldu. Eksik kalan yanımdı, benim yarımdı. Günümü tamamladı…



Kalemime mürekkep oldu bir yandan. Yazdıkça aktı, kelimelerin tıkanan yollarını açtı gülüşüyle. Sayfalardan gözlerime, gözlerimden yüreğime bir serüvene çıktı bu bahar. Eriyince çiçeklerle örtülü bir göl oldu evim. Baharın elinden tutup, koştum. Suyun üzerinde yürümek gibi hafif, kırlarda uzanıp güneşi izlemek kadar sıcak, bir elin sevgiyle dokunuşu kadar yakıcı. Yanağıma konan bir buse, gözlerime konan bir bakış, yüreğimde ait olduğu yere uçmaya hazırlanan bir güvercin. Ayağında baharıma yazdığım mektupla… Uç beyaz kuşum, kon yüreğine. Bir benden bahset, bir de nasıl özlediğimden. Sonra da güzel gözlerine birer buse kondur benden. Baharıma ilk mektubum olsun bu, ölüme dek sürecek bir masala dair…



Mavisihir

YANILDIM

Yanıldım
Bir kez daha yenildim
Eylül döktü tüm yapraklarımı
Umutlarımı kurumaya terk etti
İçimden bir kuş uçtu gecenin mavisine


“Mavi” dedim
Umutla umutsuzluğu kattım birbirine
“Bir sen” dedim
Bir sen anlardın beni oysa
Bakabilseydin


“Gözlerim” dedim
Özlemlerim saklıydı yeşilinde
Som yeşili bilir misin?
Denizde saklı rengim
At oltanı umutsuzluğun rengine



Yanıldım
Cam kırıklarına bastım
Canım paramparça oldu
Yoruldum
Gecelerde soluklanır oldum
Eylüle kaptırdım kendimi
Kurudum
Yerlere döküldüm
Birileri süpürdü kalanlarımı



Her şey oldum da
“Bir sen olamadım” dedim kendime
Kimse bilmedi
Ben çoktan sendim…


Mavisihir

9 Eylül 2009 Çarşamba

YAŞANMAZ

Umutsuz yaşanmaz
Dostsuz yaşanmaz
Sevgisiz yaşanmaz
Bir martı kanadında
Ya da bir güvencin gagasında
Belki bir mısır tanesinde umut
Sevgi sende
Sevgi bende
Sevgi her yerde
Sevgi konaklar yüreklerde
Bir göz bakar derin derin
Bir rüzgar alır götürür öfkeyi
Saman alevi olur karanlıklar
Sevgim umuda bakar
Geçmişi sırtlar,
Geleceğe açarım yelkeni.
Martı kanadından düşer sandalıma her şey
Ben alırım avuçlarıma
Yüreğime koyarım seni



Mavisihir

DENİZ OLMAK

Denizi görmek için gözlerin
Mavi olması mı gerek sanki?
Ben bakınca dalgalanırım gözlerinde


Deniz olmak için
Balıklara ev sahibi mi olmak gerek?
Yüreğimde yaşatırım hepsini


Sana bakarken coştum ben
Denizi gördüm senin gözlerinde
Bir balık oldum, bir martı…






Mavisihir

EY AŞK! NERDESİN?

Nerede olduğunu biliyorum aşkın ama söylemeyeceğim sana. Yaramaz bir çocuk gibi kendime saklayacağım her şeyi. “Ben buldum, ben gördüm, ben tanıdım…Kıskananlar çatlasın” der gibi dolanacağım ortalarda ellerimi savurarak. “Bir taşı kaldırdım altından aşk çıktı” demeyeceğim. Hatta su içtiğim bardakta benden önce onun iz bıraktığını hiç kimseye söylemeyeceğim. Sırtımı dayadığım ağaçtan düşen meyvenin “O” olduğunu asla bilemeyeceksin, tadının sana benzediğini de…Aslında, senin aşk olduğunu da bilmiyorsun. Gözlerinin denizi ve gökyüzünü izlettirdiğini de.



Güzel olan ne biliyor musun? Herkes deli gibi seni ararken, ben seni bulmanın erişilmez huzurunu yaşıyorum. Köşede saklandığım yerden izleyip onları, gizlice gülüyorum. Çocukça tadını çıkarıyorum seni tanımanın, bilmenin ve seni yaşamanın. Hatta küçük bir çocuğu izliyorum köşe başında durmuş. Parkta bir o yana, bir bu yana koşuşturmasını seyrediyorum. Onunla birlikte zevkine varıyorum içine daldığı oyunun. Ben aşkı buldum, yüreğim büyüdü, kanatlarım çıktı. Oyunlara daha bir merak salar oldum. Çocuk oldum, çocukça sevdim ve sakladım seni.



Afişlere yazdılar…
”Ey Aşk! Nerdesin?”
“Ben biliyorum ama söylemem kimselere” dedim. Dedim ama gözüme bakan, güldü geçti. Anladılar sanırım. Olsun, yine de söylemem senin nerede olduğunu. Yüreğimi açıp bakamazlar ya…Hınzırca gülümsüyorum hayata. Kocaman bir zafer kazandım ben, seni kendime sakladım. Seni yüreğime bağladım. Avuçlarında bıraktım benimkini. Seslenirken sokaklarda yalpalıyordum. Aradığım neydi, kimdi? “Hey ! Geldin ama gitmek yok. Sonsuzluğa imza atıyorsun, bu ruha eş oluyorsun.”




Nasıl saklıyorum ama aşkın nerede olduğunu? Asla söyleyemem size, gelip de benim ufacık yüreğime konduğunu. Söyleyemem, penceremin önündeki küçük kuşun gagasında durduğunu. Söyleyemem, o geldiğinde yeniden doğduğumu…




Mavisihir

1 Eylül 2009 Salı

YILDIZLAR

Bulutlara değiyor gözlerim bu gece
Yıldızlarla sohbet ediyorum
Anlattıkça, geceye açılıyorum
Benden kelimeler takıyorum saçlarına
Gözlerim kamaşıyor bir an
Kaçırıyorum bakışlarımı



Yıldızın saçları, bir ışık demeti oluyor
Kelimelerim,
Birer nota gibi geziniyor tellerinde
Bir dansa başlıyorum kendimce
Kulağımda benim melodim



Yıldızlardan, sana dair olan
Bulutlardan, bana ait olan
Bir aşk düşüyor ellerime
Dinlediğim şarkıya katıyorum onu
Tekrar tekrar söylüyorum
Söylettiriyorum



Buluttan yıldıza gidiyor her seferinde
Gecede kalan tınısını izliyorum
Sevdamı da peşine takıyorum
Her kelimede yüzü beliriyor
Yüreğimi çizgilerine veriyorum.



Mavisihir