BLOGGER TEMPLATES - TWITTER BACKGROUNDS

Hürriyet

4 Aralık 2009 Cuma

KÜÇÜK HAYATLARDA BÜYÜK ACILAR

Otobüs kalkmadan on dakika önce yetiştim acentaya. Bu yolculuğun aslında pek çok şey öğreteceğini kimse bilemezdi. Çocuk usulca geldi koridordan, önümde durdu. Bir şey soracak gibiydi, bir taraftan da bana bakmak istemiyordu. Ağzını ve burnunu kapatan çift maskeyi gördüm. Hastaydı bu küçücük hayat. Yaşadıklarını anladığımı nasıl söyleyebilirdim ona, yan koltuğumda oturacaktı. Kalktım, yavaşça geçti oturdu. Annesini sordum var, “Var” dedi usulca. Canı çok yanıyordu biliyordum, beş ya da altı yaşlarındaydı bu küçük eller. Gözyaşlarım geldi, konuşlandı göz pınarlarıma.Yorgun gözleriyle camdan dışarıyı izlerken çok şey anlatıyordu aslında. “Hiç sorma, hiç dokunma, incitme beni, kırılgan bir kristal parçasıyım ben. İşte bu yüzden, bakma bile” diyordu sanki o sessizliğiyle.Sustum, arada bakıyordum. Annesi gelene kadar hala burada olduğundan emin olmam gerekiyordu.

Bizlerin arasında tuhaf bir bağ olduğuna inanıyorum ben. Birbirimize olan aitlik ve sahiplenme duygusunu anne ve evlat sevgisiyle eş tutuyorum. Oğlumdan hiç farkı yoktu o çocuğun benim için. Biliyordum ki, annesinin içi yanıyor, her an ağlıyor. Yavrusu gözlerinin önünde acı çekiyor, eriyor.Çaresizliğine isyan ediyor. Biliyor musunuz o an, insan herşeyin varlığından şüphe ediyor ve inkarın eşiğine geliyor. Annenin yerine koydum kendimi, yüreğime dayanılmayacak bir ateş saplandı. Bu tıpkı hastalığımı öğrendiğimde, yavrumu bensiz bırakabilme ihtimalimin olduğunu düşündüğüm zaman içimi yakan ateşti. Dayanamadım o noktadan sonra, içimdeki sel azad etti kendini.

ALL ( Akut Lenfoblastik Lösemi ) imiş meğer, off Allah’ım nasıl dayanıyor? Yakın zamanda geride bıraktığım anıları yaşadım birden. İlaçlar, ağrılar, halsizlikler, gülümsemeye halin olmuyor, olsa da gülmeni gerektiren neden de yok zaten. “Ben bu kadar etkilendim kocaman insanken, o küçücük bedeniyle nasıl savaşıyor?” diye soruyordum.”Allah’ım ona yardım et, şifa ver. Sabretmesine yardım et. Elimden gelen bir şey olsa o an vermeye hazırdım, sadece onun gözyaşları dinsin diye. Annesinin her dokunuşunda “ Anne çok ağrıyor, dokunma.Ben böyle rahatım” diyen sesini, ağlayışlarını ve yarı ayakta, yarı oturmuş halini unutmayacağım. Önünde ne kadar yaşamı kaldıysa, hayatına damga vuracak bu günlerin hastanede geçeceğini biliyor muydu acaba? Ne kadar zor ve uzun bir yola girmişti? Küçücük yüreğine, tazecik belleğine yerleşen anılara ve acılara baktıkça, ona baktıkça ağlamaktan kendimi alamadım.İçim yandı. Yaşadıklarını biliyordum, onun yerine koyuyordum kendimi. İzlemekle yaşamak çok farklı şeyler.Bunu ne kadar anlatsam da yeterli olmayacağını biliyorum. Çocukluğundan, oyunlardan, arkadaşlarından, koşmakta, zıplamaktan mahrum kalıyordu.

Bu mahkumiyetliğin ne menem bir şey olduğunu yaşamayan bilemez. “Kendinizi onun ya da kansere yakalanan herhangi birinin yerine koyun” diyeceğim, o da olmaz. Bu öyle bir nokta ki, ya uçurumdan aşağıya düşersiniz ya da geri döner kanlı bir savaş verir yola devam edersiniz. Savaşı kazanmak da var, kaybetmek de.Savaşırken yalnız olacağınızı da unutmayın. Biliyor musunuz? O an olduğunda kişinin kendisinden başka hiç kimse ona yardım edemez. İnsan öyle bir varlık ki, bencilliklerden, heveslerden ve menfaatlerden sıyrılıp arınmak mümkün olmuyor.

Küçücük hayatların yaşadığı bu büyük acılarla yüzleşmek…Elini uzatmak istiyorsun ama kırılacak diye korkuyorsun. Sanki, dokunsan cam parçacıkları gibi yerlere dökülecek. Türlü düşüncelere dalarak, sessizce ağlayarak yolculuk bitti. Küçük bedenini koltuğa kıvırmış, annesinin dizlerine yorgun başını koyup uykuya dalmış. Rüyalarına meleklerin koruyuculuk yaptığını düşündüm, küçük yorgun gözlerine hayali öpücükler kondurdum.
“Küçük can, sen ağlama emi!...Bir anı olsun bunlar defterinde, uzun, sağlıklı bir ömür olsun sana en güzel hediye.Bir sabah güneşe uyan, bu güneş hiç batmasın”

Tüm bu ağır yaşamı çok iyi anladığını ben de biliyordum. Acıların neden olduğunu, annesinin ondan saklamak için hep gözyaşlarını içine akıttığını, onsuz kalmayı düşünemeye bile dayanamadığını, canını isteseler vereceğini, geceleri o uyurken uzun uzun onu izlediğini, bir gün yitip giderlerse gözlerinde kalan resmin hiç silinmeyecek kadar koyu olmasını dilediğini, herşeyi bildiğini gözlerinden anlıyordum. Küçük ellerinde birazcık güç olsa…

Artık dilim de , kalemim de konuşamıyor. Yine söz bitti…


Mavisihir

0 yorum: