BLOGGER TEMPLATES - TWITTER BACKGROUNDS

Hürriyet

30 Nisan 2010 Cuma

GÜLÜCÜKLERİM ÜŞÜYOR ARTIK GÖRDÜKLERİMLE...







Eksiliyordum. Sen gittikçe akıyordu damarımdan kanım. Aşkının boş bıraktığı yer sunak olmuştu, oluklarının ölüme açıldığı. Eksilmeye kızarken için için, seni uğurlarken yüreğimden, başka bir yerde de seni yitirmenin acısı çöreklenmişti bir köşede sessizce. Üşüyordum, ruhuma kalın yorganları sarıyordum mayıs sabahında. Sen gidiyordun ya, geldiğin günlerin sabahlarına benziyordu bu sabahlar da. Gelişinin bahar neşesi, gidişinin yasına eş oldu şimdi. O zaman da ağlıyordum, şimdi de…



Senin sandığın gibi akmıyor artık gözyaşlarım. Taşlaşmış göz pınarlarıma inat ediyor yosun yeşillerim. Bakıyor, görüyor, gülmüyor… Gülücüklerim üşüyor artık gördüklerimle... Kapatsam gözlerimi dünyaya, sana, yalanlara. Geride kalan yaşantımın içinde kaldığını bilmek de acıydı ama hak edilmişliğin sana verdiğiydi bu. Tüm itirazların ve başkaldırıların geçmediği yerdi benim yürek mahkemem ve sen suçluydun. Mahkûm olmuştun çoktan yalnız kalmalara, bensiz yaşamalara.


Sen de üşüyordun, sen de ağlıyordun belki. Belki de üzülüyordun… Belki’ lerle bir aşkı geçiştiriyordum sayende. Belki’ lerle sevmeyi öğreniyordum sanki hiç bilmiyormuş gibi. Sevmenin böylesini bilmiyordum. Sevdikçe yüreğimi eriteceğini, kanadıkça sunaklarda daha çok öfkeye susatacağını, geceleri yaşayıp varlığını ve yokluğunu, gün doğduğunda da susuzluğun esiri olup avlandıracağını, beni yavaş yavaş taşlaştıracağını bilmiyordum.


Geride kalanın, senin ardında bıraktığının, ne ismi var artık ne de cismi? Yokolmuş bir sevdanın kalıntılarını arama boşuna bu evde. Bu şehrin sokaklarında hiç anın yok senin, bilirsin. Bu gözlerde senin resmin kalmadı, senden sonra çok gözde merhem aradı çünkü. Hepsinden bir renk kırıntısı kalmış olsa, senin izini siler/ sildi…


İçimden silmeliydim seni. Kuytu köşelerime kazıdığım adının varlığını, unutmuşum. Kendimle kaldığımda, seninle yüzleştim birden. Pişman gözlerine bakmadım, dayanamam diye. Ben, senin geride bıraktığın ben değildim. Değiştim, rüzgâr başka yönden esmeye başladı o bahar sabahı bu şehirde. Hala o şarkıyı dinlesem de, değiştim. Öyle bil istedim, herkes öyle sansın istedim. Aslında, öyle de ...


Acıyan pek çok yanım vardı. Sağla başlayan sancılarım solda öbek öbek kanadı. Kanadıkça, aktıkça aşka olan susuzluğum çoğaldı. Çoğaldıkça, yok etmek istedim yürekleri. Yeni bir isim buldum kendime. Yürek avcısı yazdım tüm duvarlara. Tüm satırları kanla boyadım bir gecede. Seni de siyaha buladım bir gecede. Gözlerinin izi kapanıncaya kadar sürdüm karaları üzerine. Gözlerin de karanlıktı o gece, gece kadar siyahtı en az. Sanki biliyordu gece, bağrında barındırdığı çığlıkları. Öfkemin dumanı sarmış her yeri, bekledim… Sabah olmaz gibiydi aslında. Olsa da, ben başka bir benle açacaktım o sabah pencerelerin hepsini. Kızgınlığım, kırgınlığım, koca bir dağ vardı önümde. Alev kızılıydı öfke. Harladıkça özlemi yaktı. Özlem yandıkça, ben soğudum bir köşede. Bu kez bendeydi sıra…


Seni mahkûm ettiğim kaderin içinde bensizlik vardı. Her an beni görmeni sağlayarak yaptım bunu. Gözlerinde ve belleğinde kalan son suret bana ait olacaktı ölüm gelene dek. Gelip de, seni nefes almaktan azat edene dek. Bu mahkûmiyetlik seni ebediyete dek, bensizliğe prangalarla bağladı hâlbuki. Ben istemedim ölüme hasret yaşayıp gitmeni. “Keşke gelse” diyerek ölümü özlemenin ne olduğunu bilirim. Acıtır… Belki benden de fazla yanacaktı canın. Ben bu bilerek devam edecektim, senin yaşama armağan ettiğin yeni benle nefes almaya.


Ölüm bana geldiği gün, sen imrenecektin. Mahkûm olduğun bu boşluk, seni daha beter acıtacaktı. Gözlerindeki ve belleğindeki surete bakakalacaktın…


Gülücüklerim üşüdü evet, yeni güneş arıyorum. Yalnız söz vermiyorum hep aynı güneşe bakacağıma. Kalbimin ipini kopardım bir zaman önce. Bir uçurtmaya bağladım. Salıverdim gökyüzüne. Hangi güneş yakın gelirse, azıcık konuversin bir ışık demetine. Sonra bir diğeri…


Eskiden sen uçarmışsın ya böyle… Nasıldı dur bakayım?


“Önce sağa dön, sol yanına hedef al okunu. Evet, tam yüreğinin üzerine nişan al. Dur! Kırmızı bir kurdele bağla okun ucuna. Arka fon da mavi olsun. Bilirsin, kırmızı kanın, şarabın rengi. En çok mavinin yanına yakışır kan. Eskideki biz gibi…”



Yabancı bir yüz aynadaki. Yeni bir resim al istersen. Zira ben değilim bu gördüğüm. Başka biri. Senden geride kalan, kızgın, kırgın, öfkenin ardında saklı kalmış. Belki de, saplanıp kalmış. Üşümüş tebessümlere mahkûm bu yüz. Güneşe engel olma ki, ısınsın tebessümlerim…




Mavi sihir

0 yorum: