BLOGGER TEMPLATES - TWITTER BACKGROUNDS

Hürriyet

6 Mayıs 2010 Perşembe

TIRNAK ARALARIMA GİREN TOZ TANECİKLERİNDEN ÖTEYE


Olması gerekenlerle, olanların doğruluğunu karıştırdık sanırım bu güne dek. Keskin cümlelerin peşinde savrulduğumuzdan bu yana, hikâyelerimize yalanlar karıştı. Yalanın karıştığı yerde, doğruların ömrünü kestik kör testerelerle. Biz olmaktan çıkıp, ben ve sen olduk ve belki de arada gezinen başka nefesler oldu. Artmadığımız gibi azalmadık da yalandan yana. Dağıldık, toz duman olduk.

Sevgiyi dilimleyip her öğünde başka bir tat gibi koyduk sofraya. Renkleri birbirine karışmış çiçeklerle dolu birer vazo vardı gözlerimizde. Yalandı o çiçekler ve alacalı renkleri. Yalandı her şey, sen gibi. Küstükçe her şeye, kendimle barışmaktan da uzaklaştım o kadar. Çırpındım, tutunamadım, yalnızdım…

Ağlarken gözyaşlarımı sileceğim yen yoktu. Çıplaktı sanki ruhum. Sensizlik çıplaklıktı belki ya da hiç olmayan bir giysiye sığmaya çalışmıştım onca anıda. Küçüktün bana veremediğin hayatla. Tırnaklarımın arasına girmiş toz taneciklerinden öteye geçememiştin sen. Ben anladığımda çok geçti. Düşmüştüm sana çoktan.

Kurtuluş için bir sancak dikmeliydim yüreğime. Rüzgârla savrulmalıydım belki. Elbet senden çok ötelere eseni vardı, bulacaktı beni. Kader dedikleri sahnede, bana verilen sözcükler yetmeliydi sanki. Yetinmeyi öğrenmeliydim geç olmadan. Tüm geç kaldıklarımı bir kenara kaldırıp, şimdi koşmalıydım.

Nefesimin kesildiği yere kadar koştum, elimde kalanlarla önümde dizilenlere baktım uzun uzun. Gördüklerimle görmediklerim arasında fark yoktu. Demek ki görmediklerim de yoktu aslında. Her şeyi görmüş olmak iddialıydı belki herkes için ama benim için sıradanlaşmıştı artık. Yaşanmışlıkları, biriktirdiğim sandığı açtım. Alışıktım her nefese, her kokuya ve her kelimeye. Yabancılaştığım bir şey yoktu, kendi kokumdan başka. Aslında, bana kalan koku da yoktu.

Dayandığım ağaçlarda kalmıştı kokum. Tuttuğum ellere sinmişti bir kısmı. Birazı da, anılarımla hapsolmuştu defterimin sayfalarında. Boş sayfalarda mürekkebin izini aramaya başladım, elimde kalanın sadece o olduğunu fark ettiğimde. Yoktu. Saklamıştı hepsi satır aralarında. Çizgileri kaldırmak yordu yüreğimi, toprağı kazıyordum sanki ellerimle kendimi bulmak için. Yine tırnak aralarıma doldun. Daha ötesine geçemiyordun ki hiç…

Boş olduğunu sandığım sayfalardan kendimi bulup çıkarmaya çalışıyorum. Yeniden başlıyorum çırpınmaya, debeleniyorum. Ellerime aldığım sarmaşık dallarını saran dikenlerden çiziliyor avuçlarım. Kanıyorum, azalıyorum. Karanlığın çöküyor üzerime. Tırnaklarımı sürüyorum kanayan yerlere, kırmızı sana değiyor. Bulaşıyorum zerrelerine, içine işliyorum. Evet, ben senden gittikçe daha çok işliyorum içine.

Diğer elime bir kürdan alıp, tırnak aralarımı temizlemeye başlıyorum tozlardan. Senden arınıyorum her zerre düştüğünde. Kaderime bırakıyorum kendimi. Yazımın kollarına yaslıyorum başımı, onun ellerini tutuyorum. Kulaklarımda hep o ses. “ Artık zamanıdır, kaderin yolunu açmanın. Bırak sarsın seni…” dinliyorum.

Söz vermiyorum artık biliyor musun? Gözlerime çektiğim perdeyi aralamıyorum bir zaman. Görmediklerim olmadığına göre, kaybımın senden başkası olmadığını bilerek devam ediyorum. Kokumu özlüyorum. Kendimi özlüyorum. Unuttuklarımı topluyorum sokaktan ve umutlarımı. Kavanoz dipli dünyaya baş kaldırıyorum kaderimin kollarımda.

Bu arada, kaderin gözleri çok güzel…

Mavisihir


0 yorum: