BLOGGER TEMPLATES - TWITTER BACKGROUNDS

Hürriyet

25 Eylül 2010 Cumartesi

İŞTE, BÖYLE BİR ŞEYDİ SENİ SEVMEK...






Avuçlarımda kalan kokunu çektim günlerce içime ve seni bir daha, bir daha yaşadım doymamacasına. Anılarımın en başına koydum resmini, özledikçe izledim. Avuçlarımı hiç çekmedim burnumdan, kokladım, kokladım. Daha beter özledim seni. Kokuna kavuştukça yandı yüreğim, yüzünü mıhladıkça gözlerime özlemim derinlerime işledi.


İşte, böyle bir şeydi seni sevmek…


Etten, kemikten ve sestendi sevdam. Ruhumdandı, özlemek ve seni sevdikçe tamamlamak eksiklerimi. Sana alıştıkça, sen olmaktı yaşam. Senin gibi görmek, senin gibi konuşmaktı. Beni sana yaşatmaktı, sevmek. Yüzümü avuçlarının arasında düşlemekti, rüyaların hepsi. Bıkmadan gözlerine bakmaktı, istediğim. Baktım…


Kalabalıkta ve yalnızlıkta, seni düşünmekti. Sana koşmaktı, acele yerinden. Sesini duymak için, bahaneler türetmekti. Her satırı, seni düşünerek işlemekti satırlara. Nakışlarda gözlerinin rengini aramak ve bulmaktı. Baktığım her resmin köşesinde, seni bulmaktı. Aslında, hepsinde sana bakıyor olmaktı ya!


İşte, böyle bir şeydi seni sevmek…


Sevdiğin yemekleri yapıp, seninle karşılıklı yer gibi sofraya oturmaktı. İçki yerine, özlemini doldurmaktı her kadehe. Birini sana ikram etmekti. Sevdiğin tüm filmleri, kokunun sindiği her şeyi kucaklayarak yeniden izlemekti. Senin adımladığın yerlerden yürümek, oturduğun yerlerde oturup egeyi seyretmekti. Bilinçsizce adını yazmaktı duvarlara. Sanki seni sevdiğimi anlıyorlar sanarak, utanmaktı çocukça. Gülümseyerek hayata, gözlerimi kaçırmaktı imrenen bakışlardan. Nazara gelmesin diye, saklamaktı seni tüm evrenden.


İşte, böyle bir şeydi seni sevmek…



Mavisihir

O'NUN İÇİN SULADIM BEN ÇİÇEKLERİMİ





Kopardıkça kanar mı gül yaprakları?

Her beyaz sonunda,

Kırmızıya olan hasretini dindirir mi böyle?

Ya da,

Yüreğimin yapraklarını soysam kat kat,

Kırmızı akan kanım beyaz mutluluğa karışır mı?



Sen kırmızıya dönerken,

Ben beyaza gark olmak istiyorum.

Özlemimi,

Umudumu beyazın ucuna bağlayıp,

Uçurmak istiyorum gökyüzünde.

Bir de sen elimden tuttun mu koşarken,

Değmeyin keyfime.



Koparmayın gül yapraklarımı,

Beyaz zambaklarıma hiç dokunmayın hatta.

O'nun için suladım ben çiçeklerimi.




Mavisihir

21 Eylül 2010 Salı

BİR UÇURTMANIN UCUNDA YALNIZLIĞIM



Bir uçurtmanın ucunda yalnızlığım
Sen geleli beri
Sandalyem boş
Çöller yalnız


Bir ben
Bir sen
Doğuyoruz gökyüzüne
Ya seherde buluşuyoruz
Ya geceye dönen köşede
Ellerimiz değiyor
Aşk tutuşuyor gözlerimizde
Yıldızlar yanıyor alev alev


Bir uçurtmanın ucunda yalnızlığım
Sen geleli beri
Sandalyem boş
Çöller yalnız
Şenlik ateşi var buralarda
Sen geldin geleli


Mavisihir

16 Eylül 2010 Perşembe

SEN GELDİN YA!



Sen geldin ya!

Sürgünlüğüm bitti, vuslat güneşe durdu yüzünü.

Sen geldin ya!

Gözlerinin ışığından aydınlandı yüreğim.

Durgunluğu bitti zamanın.

Sen geldin ya!

Her şeye yeniden bağlanmayı öğrendim.

Seninle yeniden sevdim sevmeleri.

Sen geldin ya!


Güneş, neşeyle doğdu o sabah.

Yüzünü, yüzüne benzeterek baktı.

Sen geldin ya!

Günüm bitmedi, gecemde de kaldı güneş.

Misafir oldu hayatıma.

Sen geldin ya!

Rüyalarımın rengi değişti.

Alaca renklerle boyandı düş ülkem.

Kokun sardı dünyayı.


Sen geldin ya!

Hapsolmuş kelimelerim özgür kaldı.

El ele tutuşarak dans ettiler gökyüzünde.

Sözcüklerim bir bir kulağına fısıldadılar ruhumun şenliğini.

Sen geldin ya!


Hoş geldin!

Gözümün nuru,

Bahçemin güneşi,

Doyamadığım,

Sevmeye kıyamadığım.


Sen geldin ya!

Ben…

Ben gidemem kaçtığım uzaklara.

Gitmem…


Sen geldin ya!

Küskün kalmam çiçeklerime.

Suya, güneşe, sana hasret bırakmam tomurcuklarımı.

Sen geldin ya!

Ruhumu sürmem bu diyardan.

Çakılırım mıh gibi gözlerine.


Sen geldin ya!

Baktığın her yere suret olurum.

Sen olurum…


Mavisihir

10 Eylül 2010 Cuma

OYSA BEN EN ÇOK





Oysa Ben En çok



Yattığım yastığa

Hep çok sevdiğimi sandığın

Güllerden birini yatırdım

Sen uyurken


Oysa ben en çok

Zambakları sevdim

Sormadın ki!


Bir kaç yaprağını

Bedenimin yerine

Döküyorum yattığım yere.

Hep derdin ya

Gül kokuyorsun diye


Gidiyorum...

Ölüyorum diyemiyorum sana

Sen de ölme diye

Biliyorum

Benden sonra kimsesiz kalacağını


Seni hep sevdiğimi sandığın

Güllere,

Sonra da

Aslında çok sevdiğim

Zambaklara emanet ediyorum.


En son

Penceredeki zambaklara baktım

Bu sabah gitmeden önce

Onlara

Bana bakar gibi bak

Özlediğin zaman...



Mavisihir




Sevgili dostum Murat Ginlik şiirimi seslendirdi. Yüreğine, sesine sağlık güzel dostum...

O BAHAR RÜZGARININ SARHOŞLUĞUDUR AŞK




Bir yerde okuduğum bir cümle var.


"Beğendiğiniz bedenlere hayalinizdeki ruhları koyup aşk sanıyorsunuz."

Aşk; bizim içimizde her zaman nefes alan bir kuş.Zaman oluyor,içimizde hapsılmaktan sıkılıyor ve bir başka bedenin omzuna, gözlerine ve belki de yüreğine konmak istiyor.

Seçiyoruz o bedeni, gözlerimizle, kulaklarımızla. Seçiyoruz ve konduruyoruz aşkımızı.Kısa bir aldatmaca yaşıyoruz. Gün gelecek ve biri gidecek...

Gittiği gün, dudakların söylediği cümle şu;


"Aşk diye bir şey yok, inanmayın. Fanidir aşk adına yaşanacaklar, bir rüzgar eser, kapıyı açar, girersiniz, birazcık havayı solur ve dışarı çıkarsınız.O bahar rüzgarının sarhoşluğudur aşk.Gelir, geçer..."

Öyle midir?



Mavisihir