Çoğu zaman susarız, sevgiliye söylenmesi
gereken her şeyi saklarız cebimizde. Çünkü kıskanmışızdır. Öyle kavurur ki
içimizi kıskançlık, öyle merak ederiz ki bilmediğimiz şeyin ne olduğunu. Hâlbuki
ortada ne fol vardır, ne de yumurta…
Bize öğretilen” sevenin kıskandığıdır”. Tamam, güzel! Kıskanalım, hatta bizi de
kıskansınlar. Yalnız boğmayalım, nefes alacak bir pencere bırakalım. Kıskandık
diye, tutup sevgiliyi oyuncak yapmayalım. Kapatmayalım karanlık bir kutunun
içine. Bırakalım, güneşi bizimle görsün. Hatta tutup elinden, çekiştirerek
çıkaralım çatıya gün doğumlarını karşılamak için…
Hatıra defterimize karaladığımız pek çok
ihanet vardır satır aralarında. Bize göre, boşuna değildir kıskanmak. Güvenmek
için yanıp tutuşan aklımıza, kapı aralığından verdiğimiz nasihatleri saklarız
herkesten. Saklarız evet. “Güven” deyip atıp tutmak âdetimizdir halk arasında.
Ne güzel dedik; “Güven”
Bizde bolca olan
bir şey var bir de; “Özgüven”
Kendimize olan güvenimize
tutunup, sevgililerimize güvenmeye çabalıyoruz. Aslında çabalamak da değil bu
yaptığımız, resmen tırmalamak!
Aşka
tırnaklarımızı geçirip, onu avucumuzun içine aldığımızı sanarak kasıla kasıla ahkâm
kesiyoruz boş odalarda. Kalabalıklaşan maziye, elimizin tersiyle şöyle dokunup
geri çekiyoruz kendimizi. Dürüst olmak
lazım. Bu güne kadar erkekler için söylenen her şeyi, sadece onlara mal etmek
haksızlık olacak bana göre. Zamane insanlarını düşününce, kadın- erkek
ayırmadan herkesin alacak verecek derdinde olduğunu, kör ninem bile gördü.
Biliyorum, şimdi
herkes ellerine bakıyor. Boşlar değil mi? Ne aldıklarınızın izi var, ne de
verdiklerinizin. Kaç kişiye, sadece “O” olduğu için sarıldınız ve soymadan, o
gecenin sabahını aklınızdan geçirmeden?
Kızmıyorum
biliyor musunuz? İnsan işte!
Kimse tek bir aşk için doğmuyor bu
evrende. Binlercesi içinden payımıza
düşeni alıp, bir süreliğine onun ellerine bırakıyoruz kendimizi. Bazılarımız
yüreklerini, bazılarımız ruhlarını, bazılarımız da aldanıp tenlerini yakıyorlar
adı sanı belli olmayan yangınlarda…
Arındıralım
aşkı, geçmişin lekeli ihanetlerinden. Zaman, bize tekrarları yaşatmaya kalksa
da, gelmeyelim oyuna. Yeni aşk, gelince kapıya diğer kapıları sıkıca kapatalım.
Karanlığın isi sinmesin gelecek anlara.
Biliyor musunuz?
Bazen hiçbirimizin aşkı bilmediğini düşünüyorum. Tarif etmeye kalksak, binlerce
aşk tarifi çıkacak. “Her usta başka
türlü yapar ve başka sunar aşkı.”
Başından beri,
aşkın hastalıklı bir ruh hali olduğunu söyledim. Her aşkın farklı sanrılarla ortaya
çıkabileceğini yazdım. Gerçeklikten uzak olanından tutun, kuşkucu, hayalperest âşıklardan
bahsettim. “Herkes, aslında kendi
içindeki aşkı yaşar” da dedim sizlere.
Zaman zaman,
gelişinden sonra tek hükümdarın aşk olduğunu da söyledim. Sanıyorum, en akla
yatkın olanı bu, onca sanrılı âşık hallerinden sonra…
Aşk, aşk ve yine
aşk!
Onca aşkın içinden
elbet biri vardır sizin dizlerinizi titreten ve hiç akıl edemeyeceğiniz
yerlerde gezdiren. Dönüp dolaşıp hep
onda kalakaldığınız bir aşk hep vardır. Tektir, yektir ve vazgeçilmeyendir…
İnsan bir kere âşık
olmaz elbet ama bir tanesi var ki…
Şimdi kaldırın
kadehlerinizi!
0 yorum:
Yorum Gönder