Ağlama zamanı demek...
Tabiata nefretimi yazsam sevgim azalır içimde. Bir taraftan da ihanet kokan o asi rüzgâr var ya, o siner üzerime. "Ben aldatmadım oysa" diyemem o zaman. Desem de, inanmazlar zannımca.
Aman, kimin umurunda!
Sevdim, beni aldattı. Kandırdı mı? Hayır. Çocuk muyum ben?
Hani elma şekeri vardı eskiden kan kırmızıya çalardı rengi. Şimdikiler gibi imitasyon değildi yaşam ve aşklar o zaman. İşte, ben o şekerlerin zamanındaki aşka vurgunum. O şekerlerin zamanındaki sevdaya sürgünüm.
Derim ki sana; nefrete bile değmezsin aslında. İğrenmektir sana duyduğum tek his. Ah! Öfkem kıymetli olmasaydı... Volkanımı alır senin ocağında patlatırdım. Yakar yıkardım seni ve ihanetlerini. Ama... Dua et, öfkem kıymetli.
Ancak, ayaklarımın altında ezilen çürük kabuklardan olacaksın. Hatta oldun da...
Hasretim bitmedi sanki, bir de seni mi özleyeceğim? Dedim ya sana, ben eski sevdalara sürgünüm. Şerefin, insanların yüreğine çakıldığı zamanlarda doğdum ben aşka. Sevdim mi adam gibi sevdim kadınlığımla. Yetmedi, iki yürek yerine sevdim deliler gibi. Bazen elime aldım zili, taktım başıma huniyi. Deli oldum aşkıma, gezdim sokaklarda geçe yarıları şarkılar söyleyerek. Kimler baktı da güldü halime, umurumda değil.
Bir kişi de çıkmadı, yüzüme sen delisin diyecek. Deliliğim nam saldı aşk mecralarında. Dolandım, bağırdım, ezdim ayaklarımın altında kabukları.” Neymiş onlar, kimmiş? “ dedim. Dedim de, dönüp bakmadım bile ağladıklarında.
Sen, şimdi bana ağlıyorum mu diyorsun? Duyamadım… Çıksana sokaklara, bağıra bağıra söylesene adımı. Özlemekmiş… Bana özlemeyi mi anlatıyorsun?
Sen kendini bilmez. Sen kendinden utanmaz. Sen, ihanetlerin boyunduruğunda yaşayan sefil. Git… Yıkıl karşımdan… Hala mı peşimde dolanıyorsun kuyruğunu sallayarak?
Ağlamıyorum bre beşer… İstediğiniz kadar ağlatmaya çalışın beni. Taklit olan her şeyi getirin önüme, elma şekerlerinden bir duvar yapın. Kırmızıya boyayın her yanı. Aşk geldi deyin. Hani nerde? Hepiniz görüyorsunuz da, bir ben miyim kör içinizde? Hala anlamadınız değil mi?
Ben sizden değilim ki…
Çakma yaşamlara doğmadım ben. Doğdum, renkleri tüm alacasıyla gördüm. Doğdum, sevgi katıksız sunuldu yüreğime. Sevdim, yanında ikramları yoktu. Aşkta rüşvet yemedim ben. Cebimin ağzı hep dikiliydi sizinkilerin aksine. Hakkım olan aşk benimdi. Hakkım olan özlemi yaşadım. Hakkım olmayan ihaneti, ikram ettiler. Almadım…
İşte, benim olan bunlardı.
Sen…
Sen benim değildin ki… Herkes sahipti sana. Nasrettin Hoca’nın düdüğünü koysalardı masaya, emin ol ben çalardım. Hakkım olurdu, alnımın teri olurdu, emeğim olurdu. Tutkularımı, aşkımı, sevgimi, isteseler benliğimi koyardım masaya düdüğün yerine. Parayı ver, düdüğü çal… Sen bu muydun?
Değmez be…
Öfkeme değmezsin, nefretimle doyamazsın. İğrendim senden dediğim gün, öldün. Hala ne diye?...
Neyse… Çok bile bu kadar laf kalabalığı. Etrafa bir baktım da, benden bir tane daha yok sanki. Ama senden bir dünya dolusu. İhaneti yol bellemiş, leş kokulu yürek sefilleri diyorum senin gibilere. Acımak mı? Hayır…
Hani sen beni aldattın ya… Hani, aklınca beni kandırdın ya… Hani sen, sanki dünyanın en güzeliydin ya… Kim demişse sana bunu, yalan… Ben sana demeyeyim, ne olduğunu. Ben sana demeyeyim, aynaların seni yansıtmaya utandığını. Ben sana demeyeyim, ihanet edenlerin aslında aldatılan olduklarını.
Bir de; bilir misin gidenlerin ardından kalanlara güneş doğar. Ben şimdi güneşe bakıyorum be güzelim. Gözlerim kamaşmıyor eskisi gibi. Demek ki, “O” zaten benim için doğarmış her tan vakti.
Sen bilmezsin. Senin oralarda güneş yok. Senin oralarda, sahte yıldızların soluk ışıltıları var. Isıtmaz, aydınlatmaz.
Umurumda sanki…
Ben güneşe gözlerimi aça aça bakıyorum ya şimdi…
Mavisihir
0 yorum:
Yorum Gönder