Sensiz de yaşayabiliyorum artık ben. Sensiz nefes alamayacağımı sandığım
“Ne iyi ettin de gittin” diyorum şimdi...
Her şey, sen gittiğinde canlandı. Her şeyin cevabını gidişin verdi bana.
Şimdi ben soruyorum.
Bu kaçıncı rolündü?
Güneşte kavrulmuş zift
Şimdi oku beni asıl. Şimdi bak anılarım dediğin dolambaçlara. Bak ki; senden kalanların
Beğenmedin değil mi? Senin baktığın yerden bakıyorum sana şimdi. Gözlerim kapanıyor görmek
Seni anlatayım şimdi.
Bir başka pencereden bakıyorum sana, yaptıklarına. Menfaat uğruna açtığın her noktayı ezberlediğim sen, şimdi ufka
Adı yoktur onların, izleri karanlıkta kaybolan birer
“Kim izlemeli, kim gülmeli bilinmez.
Öfkenin en değerli yeri, sustuktan sonraki kısmıdır aslında. İhanetin acısını yüreğinin orta yerinde yaşayan bilir bunu. İhanet, yaktığı kadar yanar. Ağlattığı kadar ağlar. Gördüm, bildim, kokusunu aldım ihanetin.” Güneşte kalmış leş
Ardından söylediklerim, senin duymadıkların bunlardı. Şimdi bağırarak söylüyorum bunları şehir meydanında.
“İhanetin kokusu yok demeyin, var. Hem de en âlâsından! ”
Acıtmasın bunlar, ya da acıtsın bana ne? Sen düşündün mü akıbetini? Düşünseydin, o gün o kokuyla ve ölü ruhunla gelmezdin arsızca. Git şimdi, çürümeye başladığın yere. Bekleyenin var, seninle aynı yüze sahip hem de. Sineklerin krallığıdır açık kalmış mezarlar, onlara hizmet de senin gibilerin işi.
Tıpkı, tencere-kapak ilişkisi gibi…
Mavisihir
Hürriyet
29 Mayıs 2010 Cumartesi
İHANETİN KOKUSU YOK DEMEYİN, VAR. HEM DE EN ÂLÂSINDAN…
Gönderen mavisihir zaman: 12:09
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder