Zorla sevemiyor insan, ya da saklayamıyor kırgınlığını.
Sadece konuşmuş olmak için de, sarf edilmiyor zamanı gelmiş bir kaç kelime.
"Seni" yazıp bırakamıyorsun mesela. Ardından "seviyorum" ya
da "özledim" koşup yakalamak istiyor. Zorla özletemiyorsun kendini ya
da birini özleyemiyorsun. Sorarlarsa, çocukların masum bakışlarını takınarak
"özledin mi, sevdin mi?" diye, ne susabiliyorsun ne de gözlerine
dalıp cevap verebiliyorsun. Kaçak göz darbelerinin arasına sıkışmış, bir kaç
sessiz kelime yuvarlanıyor dudaklardan.
O an anlıyorsun ki; zorla olmuyor aşk!
Aşka bahaneler bulabiliyorsan, ya gerçekten yakalanıyorsun
ona, ya da kaçıyorsun. Sevmek için üç günü olan kelebeği, avucunda
tutamıyorsan, ölüyorsun demektir bana göre. Çünkü aşk, kelebek kanadı gibi rengârenktir.
Sevmek için neden aramıyorsan, bir tebessüm için
gidebiliyorsan başka bir şehre, kaybolabiliyorsan zambak kadar yabani bir
çiçeğin gölgesinde ve konuşmadan saatlerce onun kokusunu duyduğunu sanarak
hayal kurabiliyorsan, âşıksın demektir…
Bilmem kaçıncı günün sabahında, hala O’nun yüzüne uyanıyor
ve ilk tebessümü öperek O’nun gözlerine bırakıyorsan, çok seviliyorsun
demektir. Günü O’nunla tüketmek için can atıyorsan da, seviyorsun…
Çünkü bilirsin ki, sadece çok sevmek yetmez. Sevilmeden,
sevemezsin…
Ömrü eskitseniz de birlikte, hala O’nu anlatıyor ve
düşlüyorsan yanında olmadığı zamanlarda, bir masal yaşıyorsun demektir ve
bilirsin ki, masallar gerçek değildir…
Belki, sevip, sevilmişsindir ve ölümden sonrası için söz
vermişsindir O’na. Belki, aşk için cennettesindir…
O an dersin ki;
ölümden önce ya da sonra farketmez, aşk gerçektir…
Funda Kocaevli