Yaralarım vardı tüm benliğimde , bedenimde. Sarılacak, merhem sürülecek, deva bekleyen, kanayan. Yüreğimde her an akan damla damla kanım var gömleğimde. Issız hallerimle geldim sana. Kimsesizdim oysa, senden önce. Oradan oraya salınan, rüzgarlarla limandan limana sürüklenen kağıttan bir kayıktı yüreğim. Kan denizinde balık arar mı insan? Ben seni aradım o kızıl denizde. Şarap rengi gözlerimdeki gölgeler, sensiz ve sığ kaldım. Sensizlik buysa iyice anladım.
Sevgiye susamışlığımı doyurmaya çalıştım senin o kara gözlerinde.Gölgeler gibi üstüme gelişine aldırış etmeden yaşadım sende seni.Aldanışları ve yalanları severek kabul etmenin acısı da içimde, ıssız kalmanın soğukluğu da. Çareler tükenmiş bu aşk için, sen kendi yolunu aradın bende kendi gözünle. Ben ikimize de ışık tutmaya kalktım senin o kara gözlerinde şovalyem. Zırhının içinde bilirdim ki, sen benimdin, içimdeydin. Tıpkı ben sende nerde duruyorsam , orada yapraklarım filizlendi.Çiçeklendim, hazanda baharı yaşadım, yaşatmaya kalktım.
Başka gönüller hasret değildim ben, susamışlığım , açlığım hep sanaydı. Sen uyuyan, ölen bir yüreği korkulardan aldın çıkardın. Ama beni öksüz bıraktın, hayal kırıklıkları oldu kucağında çiçeklerle gelişlerin. Bilmez miydin ben sana tabiydim ezelden. Her heceden çıkan sen, her solukta kokunla ciğerlerime sinensin/din. Günümü gecemi doldurdum ben senin hayalinle, bıraktığın anılarınla. Başka tatların peşinden koşmalarına, kızgınlıklarını perde yaptığın an. İşte bu andı yaralarımı deştiğin an. Ölüm bu olsa gerek sevdiğim. Sensiz kalmak, sensizlikten öte beni kaybettim ben seninle.
Canım yanıyor hala, kanayan yüreğim düşman oldu bana. Bağırarak, hıçkırarak söyledim şarkılarımı bu gece….
Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini,
Yazık olmuş o gözlerden sana akan yaşlara.
Bir zamanlar sevginle ateşlenen başımı,
Dizlerinin yerine dayasaydım taşlara…..
Her şeyin rengi yeşil değilmiş meğer, seni yitirdiğimde anladım bunu. Gidişinin kızıllığı şaraptan da koyuymuş meğer. Kan rengi laleler çıkmış gönül bahçemde, kan olmuş diplerine akan yağmur. Lalelere düşman oldum senin için, kanama doyurma onları dedim yüreğime. Ama sen bilmezsin ki, gönül dinlemezmiş ferman. Ancak akıl dinler sözleri….
Aklın esiri olmuş kanayan bir yüreğim ben. Düşmeden anlamadım sevdanın ne olduğunu. Duymadan anlamadım yalanların ne çok yakıp yıktığını. Yaşadığım karanlıklarla yürüyorum tek başıma. Yanıma yol arkadaşım sen, senin anların ve kokun. Esaretliğimin ve özgürlüğümün bedeli olan sen, yıllanmış şarap tadındaki sevdam. Sevmek koca bir hayal şimdi, sensiz yüzülen bu kızıl ufukta. Sensizliğin ta kendisi yüreğim. Bensizlik ise koca bir yalan, senin için...
Mavisihir
Hürriyet
31 Ekim 2008 Cuma
YARALARIMI SARMADAN GİTTİN….
23 Ekim 2008 Perşembe
GÜNEŞTEN SAKLANANLAR
Gökyüzünde aradık güneşi hep değil mi? Yüreğimizde doğanların hükmü yoktu hiçbir zaman. Sıradanlıkların karanlığında gezmekten yorgun düşmüş bedenler ve zihinler. Bir mazini gelini tutarız düşmeyelim diye, bir geleceğe takılır aç gözlerimiz. her şeyin zamanında hakkettiği bir değer vardı oysa. Bizim vermediğimiz, hep önüne perdeler çektiğimiz. Hayat bir pencere camı olsaydı, perdeleri çekip geçmişi, geleceği ayırmak kolay olurdu. Ama değil…Aksine her gün bu gerçeklerle uyandığımızı bile itiraf edemedik yalnız odalarımızda. Bizleri tek dinleyen duvarlar olsa da. Aldanmış aldatılmış yüreklerimiz ve benliklerimizle kalakaldık soğuk gecelerde.Bir tarafımda geçmiş bir tarafımda gelecek. Cebelleştik karanlıklarda gelmek bilmeyen uykularla.
Hesap sormalıydım belki de bunların hepsi için sana. Beni yalnız bırakışlarını, aldatışlarını, beni hep o sahillerde bırakan yalanlarını. Nasıl da bıraktın beni kumsalda yapayalnız. Gün doğumlarını sensiz gönderdim şehrin üstüne. Sensiz uğurladım güneşi gurupların kızıllığında. Şarap rengi denizde senin silüetin belirdi birden. Senin duruşun gibi yalan, yalan kızıllığındaydın sen.
Yüreğimdeki yeşilden maviden kaçtın mı sevdiğim? Karanlıkların içinde beyaz kalacağını sandın, kendi aldanmışlıklarına harcadın hayatı. Geceler de güneş aradın sanki. Ben sana dünyanın bütün ışıklarını hazırladım bir köşedeki sandıkta. Çekip alabilmek ne kadar zordur o karanlık kızıllığı üstünden?
Bilseydim eğer o kızıl yürekte ben varım, kenar köşe bir yerde hala duruyor olsaydı o mavi ve yeşilden ufacık bir zerre. Elimi gelecek yerine sana uzatır ya çeker alırdım seni ya da seninle beraber karanlıklarda kaybolur giderdim. Zamanın herkes gibi bize de hediyesi bu oldu sevdiğim, hasret. Belki de sadece ben kabul ettim bu armağanı. Belki de senden yeşil gözlerinde kaybettin bunu. Karanlıklarda bunu mu arıyorsun yoksa? Arkanda duran kocaman ben ve yüreğimi görmeyecek kadar gözlerini siyahlara bürüyen kadere düşman kesildim gün batımlarında. Güneşe her defasında, yarın hiç gitmemek üzere gel bu şehre, dedim.
Yine gelmedin bu gün bu şehre, uzaklar diyarından. Güneş doğdu yine bu sahilde. Rüzgar sarı saçlarımda dolanıyor senin kokunla,ama soğuk. Üşüyorum, güneş hiç değmiyor sanki tenime sensiz. Giderken bir fanus kapattın üstüme sanki. Güneş girmez, el değmez, Gel de aç artık şu karakızıl kapıları.Sensiz donacağım ben bu altın rengi kumlarda kızıl mavi silüetini izlerken mavi sularda.Senli sevdaları özledim, seni sevmeyi de……….
Mavisihir
6 Ekim 2008 Pazartesi
Yorgunluğun hüznündeyim......
Niçin yaşadım, niçin savaştım? Bu sorularıma cevap aradım yaşadığım her günde. Doğrularım için ters düştüm tarzlara ve değişmeyen yaşantılara. Kavgalar, gürültüler, ardı sıra gelen küçük zaferler ve büyük kayıplar. İsyan etmelerimin beni nerelere götürüp bıraktığını şimdi biliyorum. Sevmedim ben buraları desem de, acıyıp da alır mı yaşam beni ilk başladığım yere? O zamanlar ki, ben hedeflerim için adım atıyordum üzerime gelecek kocaman örslerden habersiz.
İlk iki yılımı hatırlıyorum, heyecan, gençlik, merak, yaşama sevinci. Güzel ve olması gereken her şey vardı o zaman. Bir gün bitip tükenmişlik yoluna gireceğinizi hatırınıza bile getirmediğiniz, her şeyi istediğiz için yaptığınız ve mutlu olmak için katıksız uğraştığınız anlar. Hedefler her gün biraz daha yaklaşır o zaman insana. İnceden de bir aşk sızar gelir yüreğinize, daha bir asılırsınız her şeye. Ama o günlerin sonunda hedeflerden biri eline verilince aşka açılan yelkenli devriliverir bir deli rüzgarda. Zaman çoktur, acısı geçer, unutulur. Hayat, sana geliyorum işte. İlişiksiz ve sade, al yoğur beni.
Teslim olursunuz hedeflerin size verdiği süreçte. Zaman bu, akmaya başlayınca durmadan ilerler ve bir gün sizi bilmediğiniz bir durakta bırakıverir. Şansınıza, ya yemyeşil bir kır ve kumsal olur, ya da kuş uçmaz kervan geçmez bir dağ başı. Ayaklarınıza takılan taşlar her düşmede yavaşça kanatır dizlerinizi. Serüvenin ortalarında bir hayat ortaklığı başlar, büyür, meyve verir. Meyve büyüsün olgunlaşsın derken bir taraftan ortağınız durmadan yalan üretir ekmek yerine. Kullanır, kullanır tüketir. En sonunda kendinize yeni bir kök ararsınız yada kendi başınıza toprağa kök salarsınız.
İyileşmeye yüz tutan yaralar, acı yok, huzur girer kapıdan. Yeni bir sayfa açılır önünüzde bembeyaz. Tertemiz, geldiği yer bulanık olsa da, siz bazı heyecanları daha yeni tanımış, doymamış olsanız da kapıdan onu içeri alırsınız. İşte hayatın tam ortasında iki insan. Oluşan sevgi kocaman, bu kadar büyük bir şey insana nasıl yanlış yaptırırsa , siz de sanki kadermiş gibi yaşarsınız önünüze gelen oyunları. Heyecanlı bekleyişler, ayrılıklar, kavuşmalar. Zaman onunla da akıp gider. Kocaman kalacak dediğiniz sevdaya bir bakarsınız küçülmüş, yok olmuş aslında. Kandırmacaları yaşarsınız bir süre daha, ama en son sahne geldiğinde bunun hiçbir yolu yoktu ve ağaç devriliverir önünüze.
Yüzmeyi bilmem ben, bir kaşık suda boğulurum ama gördüğüm ve yaşadığım bir okyanus. Ben burada nasıl kulaç atarım diye düşünemezsiniz bile. Bir bakmışsınız en dip, kocaman bir köpek balığı size doğru geliyor öfkeyle. Hırs nedir, öfke nedir? Tanışmıştım sizlerle, hatırladım. Kocaman sevdam ve hayat yitip giderken yanımda sizler vardınız. Dost mu düşman mı diye düşündüğüm iki duvar.
Şimdi ne yapmalıyım diye çok düşündüm. Zaman sonra sen yine çıktın karşıma. Hatasızım safım diyorsun. Ben sana nasıl inanayım söylesene. Bu işin içinden çıkamamak, buna gücü yok. Ağaç önüme devrilince gördüm ki, su yok. Su olmadan yeni bir fidan dikmek kime fayda sağlayacak. Bütün suyu boşalttın denize, düşünmedin beni. Sudan korksam bile onsuz yaşayamadığımı unuttun sen hayat. Düşünmek istemiyorum artık. Yeni savaşlara hazır değilim ben. Sen gittikten sonra geriye kalan ben ve bizle uzun zaman sohbet ettim. Kırgınlıklarını, öfkelerini ve hırslarını yaşadım onun. Sensizliği değil aslında yaşadığım bensizlikti.
Bunları ne sen ne de bir başkası anlayabilir. Ki ben artık anlatmak istemiyorum. Yorgun ve hüzünlüyüm. Hırslı v öfkeliyim. Kırgın ve korkağım. Bundan önce kendimden uzak tuttuğum her şey şimdi benimle beraber , uyurken bile. Rüyalar görmeyi reddeden ben, yine kabuslar içinde uyanıyorum, sabaha çok varken daha. En iyisi mi, yalnızlık benim ilacım olsun. Senle olmayan bir hayatta, sensizlik de değil yaşadığım bensizlik. Ben artık beni istiyorum. Yorgunluğun hüznü burada işte. İçimde, biz gittikten sonra boş kalan yerde……
Mavisihir
1 Ekim 2008 Çarşamba
Bayram Çocuğuyum Ben
Bende ne değişti yıllar sonra? Hala bayramları bekliyorum, demek ki ben de hala bayram çocuğuyum. Çocuğumla, çocukluğumla kutluyorum bayramları. Kapı kapı dolaşıp bozuk para ve şeker dolduruyorum ceplerime. Aslında sevdiklerime kavuşuyorum bayramlarda. Hani normal günde gidemediğim , göremediğim, özlediklerim. Bayramları bahane ettim kendime. Anılarımı yaşatmak, taze tutmak ve geleceğe aktarmak için.
Kaybettiklerime gözyaşı döktüm kimse görmeden, bayramı onlarsız kutlamak oldu kabahatim. Bahçedeki yaşlı çınara yaslandım, sarıldım. Arkasına saklandım kimse görmesin ağladığımı diye. Eski dostum , sen de benimle beraber yaşlandın bu bahçede. Çocukluktan kalan bir gün mü bu gün? O zamanlardan kalma bir sabaha uyandık beraber.
Atladım otobüse, yollar uzundu belki ama bayramdı bu gün. Yedi tepeyi özledim ben , bir de oradaki can evlerimi. Can evimde oturup bir kahve içtim bayramlaştıktan sonra. Hüzünlü gözlerinde benden daha heyecanlı bir çocuk vardı onun biliyordum. Biraz olsun gözlerini dinlesin istiyordum. Yedi tepenin ortasında yalnız kalan gözlere ışık olabilsem, onu da oralardan şenliklere götürebilsem.
Tutup elinden savurdum onu, sendelemesine aldırmadım muzurca. Hadi, işimiz var seninle. Eski zamanlardan, bizim çocuk olduğumuz bayramlardan bir sirk kurulmuş Gülhane’de. Acele edelim, çocukluğumuza yetişmemiz gerek. Camlardan izlemeyeceğiz bu bayramı. Zaman yakalama ve mutlu olma zamanı. Bu gün bayram yedi tepenin beyzadesi, hadi kalk işimiz var senle……
Mavisihir