BLOGGER TEMPLATES - TWITTER BACKGROUNDS

Hürriyet

3 Eylül 2013 Salı

Zorla Olmuyor Aşk!

Zorla sevemiyor insan, ya da saklayamıyor kırgınlığını. Sadece konuşmuş olmak için de, sarf edilmiyor zamanı gelmiş bir kaç kelime. "Seni" yazıp bırakamıyorsun mesela. Ardından "seviyorum" ya da "özledim" koşup yakalamak istiyor. Zorla özletemiyorsun kendini ya da birini özleyemiyorsun. Sorarlarsa, çocukların masum bakışlarını takınarak "özledin mi, sevdin mi?" diye, ne susabiliyorsun ne de gözlerine dalıp cevap verebiliyorsun. Kaçak göz darbelerinin arasına sıkışmış, bir kaç sessiz kelime yuvarlanıyor dudaklardan.
O an anlıyorsun ki; zorla olmuyor aşk!

Aşka bahaneler bulabiliyorsan, ya gerçekten yakalanıyorsun ona, ya da kaçıyorsun. Sevmek için üç günü olan kelebeği, avucunda tutamıyorsan, ölüyorsun demektir bana göre. Çünkü aşk, kelebek kanadı gibi rengârenktir.  

Sevmek için neden aramıyorsan, bir tebessüm için gidebiliyorsan başka bir şehre, kaybolabiliyorsan zambak kadar yabani bir çiçeğin gölgesinde ve konuşmadan saatlerce onun kokusunu duyduğunu sanarak hayal kurabiliyorsan, âşıksın demektir…

Bilmem kaçıncı günün sabahında, hala O’nun yüzüne uyanıyor ve ilk tebessümü öperek O’nun gözlerine bırakıyorsan, çok seviliyorsun demektir. Günü O’nunla tüketmek için can atıyorsan da, seviyorsun…
Çünkü bilirsin ki, sadece çok sevmek yetmez. Sevilmeden, sevemezsin…

Ömrü eskitseniz de birlikte, hala O’nu anlatıyor ve düşlüyorsan yanında olmadığı zamanlarda, bir masal yaşıyorsun demektir ve bilirsin ki, masallar gerçek değildir…

Belki, sevip, sevilmişsindir ve ölümden sonrası için söz vermişsindir O’na. Belki, aşk için cennettesindir…

O an dersin ki;  ölümden önce ya da sonra farketmez,  aşk gerçektir…


Funda Kocaevli

28 Mayıs 2013 Salı

Aşka Dair Şizofrenik Söylemler-13

Öbek öbek çöktü içime sensizlik. Yüreğim sensizliğin nöbetlerinde sanrılı saatler yaşarken, sen kendi halinde, belki de beni özlerken geçiriyordun zamanı.

Bitmiştik, ben istemiştim hepsini ve her şeyi. Yıkılmaya yüz tutuyordu hayatımda her şey. Kuru bir yalan dolanıyordu dillerde benim nazarımda.  Bakıyordum yüzüne, aşkı görüyordum. Ardına baktığımda, karanlık bir bulut dolanıyordu. Yağmuru, yine gözlerime inecek diye kaçtım.
Ağlamaya takatim yoktu…

Özlüyordum, özlüyorum sevgili. Ellerimde hayali bir dokunuş var sana dair. Hep aynı koku, hep aynı anılar, senin tebessümüne dair.

Ayrılık taşıyan sevdalar, ne kadar ağırmış!

Mevsimlerden yaz, buralar kış. Yokluk, soğuk be sevgili!
Yalnızlığı harcamak için debelenmekmiş, aşk. Bazen de, karakışta bir kucakta sıcacık bir köşe bulmak.

Uyanıkken anıların çarpmıyor gözlerime. “Düşlerime musallat oldun” desem yeri var. Rüyada kokar mı çiçekler?
Ben kokluyorum hepsini, sen gibi…

Rüyada ağrır mı insanın içi? Ben her uyanışımda, düşten kalma bir acıyla uyanıyorum.
Aşk’tandır değil mi?
Bilmiyorum sevgili…

Seni bilmediğim gibi, kendimi de bilmiyorum. Suretin yok. Silinmişlik var desem de, olmadığını biliyorum aslında.
O zaman, “aşk da yok” diyor aklım, yüreğime savaş ilan ilan edercesine…
Yok musun sevgili?

Varoluşunun delili olsam; yeniden, yeniden doğardım bu hayata.  Her seferinde, adını haykırırcasına alırdım ilk nefesi. Sonra, her solukta, daha fazla sevmek olurdu adım…

Dünyanın oluşundan bu güne dek süren aşk, vardı içimizde. Lafın gelişiydi belki, ama öyleydi. Sevebilirdim…
Sevdim…
Seviyorum…

Aşk’ı çekimlemekle geçti hayat, Aşk’ı aramakla tükendi zaman. Ölüm geldi çattı, Aşk yine kapıdaydı. “Kursağında kalacak” gibi baktı…

Kırmızı bir zamanı çekimledi gözler, kelimeler savruldu başıboş sarhoşlar gibi. İçmemişlerdi belki şarabı ama sen vardın sevgili…
“Sen” demek, “Aşk” demekti…

Düş’tün…
Gerçekliğini sorgulamaya zamanımın olmadığı bir şey. Sabahına unutmak istediğim, günü sensiz geçirdiğim bir şey…
“Ruhsuzsun” der gibi bakma!
Seni özlemek, kolay değil…  Hele de, âlem sensizliği giyinmişken üzerine.

Asılsız bir melankolinin elinde debeleniyorum şimdi. “Sat anasını Aşk’ın” diyorum, nasıl olsa yalan gerisi…
Yalansın ama gel de düşlerime sor sen onu…


Funda Kocaevli


21 Ocak 2013 Pazartesi

Aşka Dair Şizofrenik Söylemler-12 ( Aşk, İnce Mevzudur Vesselam…)


Aşk uğrar, her şey çiçeklenir. Yüreğimiz bahara durur kışın zemherisinde. Ne sözler verilir, ne şiirler yazılır (okunur hatta) sevgiliye.  Penceresinin altında sabahlanır elden gelse. Küçük bir öpücük içindir tüm gayretler…

Her şey güzel, her şey temiz, ulaşılmaz olan büyür gözümüzde. Sarılırsınız sıkıca, koparır verirsiniz elinizden gelse yüreğinizi sevgilinin avuçlarına…

Aşk, öyle bir mevzudur ki;  incedir hem de saçınızın bir telinden bile ince...

Ağustos böceği misali, eline sazı geçiren başlar aşk şarkıları söylemeye köşe başlarında.  Yürekler öyle yorulmuşlardır ki aşkı aramaktan, sesi duyunca sessiz bir kalabalık kaplayıverir bizim aşk çalgıcısının etrafını. Başlar kendiyle gurur duymaya. Bütün aşksızlar onun etrafındadır, onu seyretmekte, hayranlık dolu bakışlar akmaktadır üzerine.  “Aç horoz kendini buğday ambarında sanır” demez kimse ona. Dese de, çok da umursamaz bizim çalgıcı.

Aşksız kalmış bir çalgıcı olmuştur herkesin hayatında, hatta belki paylaşmışızdır onun romantik melodilerini. Belki, aynı şiiri hem size,  hem de bize okumuştur. Aşk’ın çoğul halini yaşamışızdır belki.

Desenize, çoğumuz birleşip birilerinin ilkine imza attık…

Aşk, çok ince mevzu vesselam…

En iyisi. koparmadan biz kopalım. Ancak bize yetecek bir yüreğe, binlerce sevgiliye yetirmeye çalışacağımız şarkıları ezberletmeyelim. Pencereden pencereye koşup durmayalım ağustos böceği misali. Bir mevsim için yaşamayalım. Bir ömürü, başka bir ömüre hediye eden uğur böcekleri olalım.

İncecik bir aşkın üzerindeki zambaklar olup, çiçek açalım bahar gelince. Kokalım aşkla…


Funda Kocaevli



27 Kasım 2012 Salı

Yüklen Tüm Şiirlerini

Geceye dip not düşüyorum yokluğunu. İliştiriyorum seni tüm yalnızlıklara. Terketsem seni, ağlıyorsun mızıkçı bir çocuk edası takınıp. Alsam yanıma, yakıyorsun parmak uçlarımı. Dokundukça yüreğine, kapkara bir ihanet sürüyorsun gözlerine.

"Yapma!
Kırma, sana uzanan parmakları. Avucumdaki çiçeğe bir yudum su olsun gözyaşın."

Neyse, unut dediklerimi. Kal orada!

Ruhunu askıya almış bir adam, üstü kalan acıların faturasına imzalı bir kadın. Hangimiz, hangisi?

Dokunulası bir yüz olsan, ellerim değmez dudaklarına. Dudağının kenarına konmuş gamzende birikir ihanetin karası. Geceye asılmış bir anı, gölgesi düşen bir...

"Hayalet" demeliyim belki...

Gitmeme izin ver. Çıkıp, çekmeliyim kapıyı ardımdan. Zimmetine aldığın tüm gecelerden sıyrılmalıyım.

Ya da sen git!

Geceden, günden hatta içimden de çık git. Kovuyorum seni, çok ama son kez...

Sildikçe yeniden doğan hatıralarına inat, unutmalı seni. Hatta, sevmeleri de kaldırıp atmalı yürekten. Ne varsa geride kalan, yürürlükten kaldırmalı. Sen zamanlarında kondu senli hayatın notları, şimdi yok olmalı...

Ne kalem yazmalı adını, ne düşünmeli akıl.

Sanki hiç yaşanmamış, hiç doğmamış, hiç sevmemiş gibi...
Sevilmemiş gibi...

Yıkıp döken bir sel, almalı her şeyi. Sana, bana ve bize dair her şeyi...

Acaba var mıydı?

Yani bize dair olanı...

Git hadi!
Yüklen tüm şiirlerini, "ben" gibi susarak git şimdi...
 
Funda Kocaevli



24 Kasım 2012 Cumartesi

Sevgili, Azıcık Bak Gözlerime Ve Bizi Hatırla


Gece kör, ben sarhoşum. Anılar boz bulanık belleğimde. Sen ise, adını koyamadığım acı bir anısın, ya da tadını unuttuğum şarap.

Defalarca söylediğim yalanlarıma inanıyorum artık. “Sevmiyorum” diye haykırıyorum yalnızlığımda. Evet, yalnızlığımda. Çünkü kimse duymuyor bu çığlıkları. Gerçek, gün gibi ortada…

Yalan haykırışların arasında bırakıp gittin beni sevgili…

Dilimin dönmediği cümleler kuruyorum rüyalarımda.  Çağrılar bırakıyorum düşlerine. Uykusuz geçecek gecelerde, zorla uyuyorum yüzüne olan hasretim yüzünden. Belki bir gün…

Belki, gelirsin…

Belki, sana olan körlüğüm geçer gelişinle. Gözlerimden geçecek bir ışık aydınlatır beni.  Yeniden “ışığım” diye seslenirim sana.

Belki yine, beraber seviniriz Perşembe gecelerinde…

Acıyor…
Acıdan daha başkasın sen. Kanıma karıştın o ilk bakışınla. Artık, en içime çöreklenen adsın…

Yüreğine değen bir nefes olmayı diledim şimdi.  Teninde gezinen bir damla terdeki tuz ya da…

Sevgili, azıcık bak gözlerime ve bizi hatırla…


Funda Kocaevli



23 Kasım 2012 Cuma

Senin Acın Eskimiyor Sevgili


İlintisiz, arkasında hiç kırıntı bırakmayan bir aşktı bizimkisi. Başka bir gözle bakıldığında da, ömür törpüsü.

Geçmişe bakınca, eksildiğini hissettiğin bir zaman örüntüsü yaşadık.
Yaşlandık...

"Canın yandıkça hatırla" dedin ya bana, ben artık onu da yapamıyorum. Öyle depremler oldu ki senin ardından, öncülerle artçıları karıştırır oldu hayat...

"Hayat" diyorum, çünkü ardında ondan başka kalan olmadı. Yalnızlığı koluna taktı hayat. Ebesi olmayan bir oyun içinde kaldım.

"Yaşıyor musun?" diye soruyorlar, bomboş bakıyormuşum sevgili. Gözlerimdeki manayı seninle yitirdiğimi nerden bilsin bu hayatın fanileri...

Varsın, nefes alırken ölenlerden olayım. Varsın, sevmeyi bilmeyenler arasında dolanayım.

Biliyor musun, her yan duvar burada. Yüreğim eskiyor, yaşlanıyor tenim. Ölüyorum galiba...

Şiirler okuyorum, bazen de...

Dilim varmıyor sensizliğin yangının derecesini söylemeye. Çıkmaz sokak gibi bir ketumluğun içinde kaldı dudaklarım. Sadece seni sayıklıyorum yalnızlığıma gömülüyken. Sadece sen!

Sen yokken, eskiyorum gelecek günlerimin eskileri içinde. Bahane arıyorum, seni rüyalarıma çağırmak için. Bazen geliyorsun, bazen de kokunu salıyorsun başucuma. Yetmiyor...

Kenarından küçük bir çengelle tutturulan bir sevda koyuyorsun önüme. Bilmiyor musun, benim "Ölüme kadar" dediğimi son nefesimde bile?

"Acılar da eskir" diyor gözlerimdeki karanlığı gören herkes. Eskimiyor, öğrendim.

Senin acın eskimiyor sevgili!

Anıların da, tazelemiyor artık nefesimi. Öyle kronikleştin ki içimde; gelecek olsan, geçmeyecek içimin ağrısı. Biliyorum...

Gelme en iyisi...


Funda Kocaevli


17 Kasım 2012 Cumartesi

Gel, Bitir Bu Ağrılı Sensizliği


Vurdun !
Yaraladın tam öbeğinden yüreğimi.
Evet, kanattın içerimi…

Buydu yıllardır içinde sakladığın hesap. Acımasızca acıtmaktı içimi, tek gayen.
Yaptın, yıktın, yaktın hatta…
Ellerine bak şimdi, kanım damlıyor parmak uçlarından. Tırnak diplerine giriyor, sızıyor ruhum çatlaklarından içeri.
Korkma, kalmaya niyetliyim…
Senin gidişin gibi olmayacak, benim ölümüm bile.
 Ellerinden ya!
Ziyanı yok o yüzden…

“Gitmek” , hiç söylemiyorum bunu biliyor musun? Her gidiş, aynı sen gibi kokuyor sevgilim.  Dayanamıyorum o zaman seni özlemeye. Gözlerinde uyanmadığımı bilmek, ağrıtıyor gözlerimi…
Uyumak istiyorum…
Sabahsız bir düş görüyorum gecelerimde.

Sensiz olan her şeye küstüm ben doğduğundan bu yana sevgili.  Aşk, ayrılık, rüya, şarkılara bile küstüm. Dedim ya, içinde senin olmadığın her şeye, bazen gökyüzüne bile…

O yüzdendir  gidişim. Özlemek de bitti şimdi, sensizlik de…
“Dön” demiştim sana, öldüresiye geleceğini bilsem de “dön” dedim işte. İçinde intikamla beslenmiş bir Azrail’le dön! Gel, bitir bu ağrılı sensizliği…


Funda Kocaevli