BLOGGER TEMPLATES - TWITTER BACKGROUNDS

Hürriyet

29 Aralık 2008 Pazartesi

AŞK BİTMİŞ MEĞER




Aşk dedin bana dün gece,
Baktım sokaklarda aradım aşkı.
Yok dedi sorduğum her taş her yaprak.
Herkes unutmuş aşkı ,
Tıpkı benim gibi.


Işık olmak, aydınlık olmak,
Güneş gibi doğmak birinin hayatına.
Yıllar oldu belki de hiç yaşanmadı bunca zaman.
Aşkısız bir yaşamdı peşinden koşulan.
Tadsız tuzsuz, diyet hayatlardan.


Hasta bir ruhmuyum ben?
Diyet yaşamak kader mi artık?
Savaştım aradım aşkı rengarenk gözlerde.
Dedim ki ancak orada bulurum seni.
Adresi yok, kendisi de yok aşkın.


Baktım ki,
Aşk bitmiş, senin bastığın yerde.
Tükettiğin bir nefeslik yaşam,
Ve ben.
Biten sadece aşk değilmiş, eşlik eden bir de SEN……

Mavisihir

27 Aralık 2008 Cumartesi

Karanlık mı, Sen mi?




Karanlık mı odam yine? Gözlerini kapat dedi bir ses, şimdi ne gördüğünü anlat.Karanlıktı sadece başka hiç bir şey yoktu o an. Yüreğimle bakamadığımı anlamam zaman aldı. Durdum öylece konuşmadan, gecenin karanlığını ve sessizliğini dinledim bir zaman. Eskiyen şeyler vardı içimde, hissedemediğim belki de geri döndüğünde özlemden değil de, korkudan sarıldığım. Kendimi kandırmaktan başka bir şey olmayacağını biliyordum.Karanlıkta gözlerimi kapatıp öyle görmemi istiyordu benden o ses. Nasıl yapacağım bunu bilmiyorum desem de, kapat gözlerini dedi bana. Kapadım yine, baktım, baktım... Bir ışık mı olması gerek, yoksa silik bir anı mı? Karmakarışık birşey içimdeki. Çelişkilerimi sakladım oysa ben o karanlıkların içine görmemek, göstermemek için.


Saklayamıyordum içimde özlemlerle berabar yoğurduğum öfkelerimi. Verilen sözlerin tutulmadığı bir an daha gelip dayandı kapıma.Bırakıp gitsem, kalsam? Sorular ve parantez içindeki cevapları.Gözlerimi kapayıp bakmamı istediğim karanlık mı yoksa sen misin? Dilinin isteyipte söyleyemediği sözleri sakladın sen de karanlıklara. Belki de pişmanlıklarını.Saklanmış belki de hapsedilmiş bir sevda bizimkisi, karanlıklarla harman olmuş ve yine karanlıklarda son bulmuş. Umudumu bağlamak karanlıklara? Bu sorulara cevap, yine parantezler. Ne nokta ne virgül. Parantezler ne anlama geliyor?


Seçim yaparken, yürürken, uyurken hangi işareti koymak gerek kelimelerin ardından? Kelimelerin hükmünün bittiği yerde sana gözlerimle anlattıklarımı görmen gerek. Hedeflerimi asla ıskalamadım ben gözlerimle, hep doğru ve tarafsız oldu gözlerim hayatımda. Ne derse kalbim öyle baktı, yalansız.Çelişkilerimde kaçırdım gözlerimi senden. Korkularımı görme istedim sadece. Karanlıkta sakladım onları kelimeler gibi.


Gözlerimi kapayıp yeniden baktım karanlık odama. Şimdi değişen bir şey görebildiğim. Ne olduğunu kendime bile söyleyemediğim, belki de sensin belki de ben. Belki gelecek, belki geçmiş. Karanlıkta süzülen bir ışık hüzmesi belki, belki de pencereden içeri kaçmaya çalışan sokak lambasının aynadaki aksi. Hiç bir şey bilemdiğim bir anda, sakladım herşeyi karanlıkta. Beni korkutan karanlık mı, sen mi acaba? Cevap yine parantez içinde ama kelime saklı değil. Cevap SEN..............



Mavisihir

26 Aralık 2008 Cuma

KADERMİŞ AYRILIK BELKİ


Kadermiş deyip geçmek gerek belkide,
Acıyı bir yerlere gömmek için.
Belki de tek kişilik bir oyun kurmak gerek,
Acılardan kaçmak için.


Geride çok büyük bir sahne,
İçleri acıyan insanlardan bir tiyatro.
Baş rolde ben ya da sen,
Ne farkeder....


Hepsi aynı repliklerin,
Sevdim,
Sevdin,
Kaybettik,
Ve bittik....


Acının en büyük sahnesi olmuş sevdalar.
Ağlatan bir oyundan ibaret yaşam.
Aşk; ağlatır, acıtır...
Hep bunlar mı var diye soracağım.
Cevap; sen de alışacaksın.


Sabahların umuduna muhtacız.
Çocuklaşmaya, belki yeniden çocuk olmaya.
Elimde oyuncağım, karşımda resmin.
Yüreğimden kan yerine akan sevdanla,
Bir buyuz işte.
Kısaca hasret, kısaca yokluk.


Mavisihir

Akşam yemeği

Sühan’la geçen dağ evi maceralarımdan sonra artık ev,mde kalmanın zamanı geldi diye düşündüm. Arada şarapsız ve çıngıraksız geçecek hafta sonlarına da ihtiyacım vardı. Ama yine evime ayıramayacaktım bu hafta sonunu da. Uzun süredir, yemek teklifini ertelediğim Cihat yine arıyordu beni. Yemek, yemek, yemek offff neyse gideyim de bitsin diye düşündüm ve evet dedim. Bereket yarın akşamdı yemek, bu geceyi kendime ayıracağımı düşündüm, gülümseme yayılıyordu yüzüme. Allah’ım neden bu kadar yalnızlığıma düşkün olmuştum ben? Yaşlandığımı söylüyordu Sühan. Daha bir yıl önce her fırsatta eğlenmeyi, gezmeyi kendine görev haline getiren Süreyya değişmişti. Evet, yaşlanıyordum herkes gibi, sizler gibi. Hayatın farklı anlarından tad almayı, kendimle kalmayı öğreniyordum. Bu güne kadar hiç dinlemediğim beni dinlemek hoşuma gidiyordu.


Akşam evde napıcam diye bir tereddütüm olmuyordu artık. Yemek yapmak, televizyon karşısında oturmak, müziği hafifçe açıp loş ışıklarda kitap okumak, atık bunlardan tad alır olmuştum. Geçen haftaki dağ evinin rüzgar çanlarıyla ne kadar ters değil mi? Bu akşam da biraz televizyon seyri, sonra da kitapla akşamı değerlendirip uyumak için yatağıma geçtim. Yarın akşamki yemeği hatırladım birden. Cihat’tan hiç hoşlanmıyordum aslında. Yakışıklı, kendine has bir havası vardı gerçekçi olmam gerekirse ama ukalalığı yok mu? İşte bu beni deli etmeye yeterliydi aslında. Ama ısrarcı olmasının nedenini anlayamıyordum doğrusu.İş yerinde pek çok nedenle konuşmak zorunda kaldığımızda, ondan hiç hoşlanmadığımı her fırsatta ondan daha ukala ve onu gıcık edecek tavrılarla beli ettiğim için çok emindim kendimden. Ama Cihat’ın bana sen görürsün diyen o gülümseyişi onun yerine benim delirmeme yetiyordu. Neden bu kadar kendinden emin bu adam? Ukala şey ne olacak.


Düşünürken uyuyakalmıştım,sabah güneş dolmuştu odaya.Ne güzel,güneşin her yeri aydınlattığı bir sabahta, evimde kahvaltı yapacak ve işe gitmeyecektim. Bu anları seviyordum. Sanki hayata karşı burada zafer kazanıyordum sabahları. Gün içinde ne istersem yaptım evde.Saatler süren bir kahvaltı keyfi, sıcak bir banyo.Epeyce bir süre kendimle ilgilenmemiştim, bakımlarımı yaptım. Yoksa bunlar akşam gideceğim yemeğemi hazırlıktı? Güldüm bunu düşününce. Heyecan mı vardı yoksa? Öyle böyle akşam oldu işte, ben hazırdım.Cihat aradı, çok gecikmeden.


_ Merhaba Süreyya.
_Merhaba Cihat.
_Hazırsan alayım seni, ben her şeyi hallettim, zamanı iyi değerlendirelim bence.
_Tamam hazırım ben, seni bekliyorum.

Dedim ve kapattım telefonu.Son defa aynaya baktığımda, oldukça özenle hazırlanmış, sade ama güzel bir kadın gördüm karşımda. İşte ben bu kadını beğeniyorum, kendime saygı duyuyorum diye düşündüm. Cihat’ın ukalalığının yanında benim de çok farklı olduğum söylenemezdi doğrusu.Bu hoşuma gidiyordu, kendimden emindim ve kendimi seviyordum. Ve geldi.Zil çaldı, az bir heyecan oldu bir an ve derin nefes aldım. Uzun zaman sonra ilk defa biriyle çıkıyordum aslında. Dağ evinden daha kötü olmazdı ya.


Çıktık, arabada giderken klasik hal hatır sormalar konuşuldu ve iltifatlar tabi. Teşekkür etmeyi sevmiyordum ben sanırım, ya da bu akşam fazlaca teşekkürlerle başladı. Gerilmeyecektim, Keyfini çıkarmaya bak Süreyya hadi, dedim kendime. Hoş bir restorantın önünde durduk,Cihat’ın burada tanındığı kesindi, ilgiyle karşılanıyordu herkes tarafından. Güzel şeçilen bir masaya oturduk, heryeri gözden geçiriyordum dikkatle.Cihat’ta çok hoş görünüyordu bu akşam, özenle hazırlandığı belli oluyordu. Yemekler geldi, lezzetli seçimlerdi doğrusu, takdir etmiştim Cihat’ı.Akşam güzel geçeceğe benziyordu.


İş yerinde konuştuğum o adamdan eser yoktu aslında ve bu hali hoşuma gidiyordu.Sohbet ilerledikçe güzelleşiyor ve geldiğime daha çok memnun oluyordum.İşten hayattan her şeyden bahsediyorduk. Ukala adamdan eser olmadığı gibi, gayet makul mütevazi ve olgun bir adam konuşuyordu karşımda.Şaşırdığımın farkında aslında. Onu herkesin nasıl tanıdığını biliyor, benim de ondan hoşlanmadığımın farkında olduğunu söylüyor. Kızdığım gülümsemelerini, ısrarlarını anlatıyordu bana. Sadece kendini bana gösterebilmekmiş derdi. Neyse ki, isabetli bir karar olmuş sanırım yemeğe çıkmak. Her ne kadar ben bir an önce bitsin diyerek geldiysem de…..


_Evet, hayli geç oldu..
_Evet, artık gitsek iyi olacak.
Dedim ben de.Kalktık masadan. Teşekkür ederek ayrıldık restorantdan. Güzül bir tat kaldı akşamdan geride, gülümsemelerle biten bir gece.Hiç beklemiyordum doğrusu.Bunu Cihat’a da söyledim.
_Çok farklı manzaralalar altında çok farklı bir insan saklıyorsun içinde Cihat.Buraya önyargılarla geldiğimi saklamayacağım ama şimdi çok farklı düşünüyorum.

Cihat, gülümsedi ve bana;

_Şaşırmadım, kendimi tamamen ortaya koymamam garip değil Süreyya. Sen de şirketteki kendinden emin ve yaklaşılamayan kadın değilsin şimdi. Demek ki, ikimiz de saklıyoruz kendimizi.

_Doğru.

Deyip gülümsedim, ikimiz de gülüyorduk.Keyifli, güzel bir akşam geçirmiştik.Evimin önüne geldiğimizde iyi geceler dileyerek ayrıldık. Beni daha sonra arayıp arayamayacağını sordu. Tabiî ki, görüşmek üzere deyip indim arabadan.Evime girdiğimde çok mutluydum.Tedirginlikler içinde gittiğim bir yemekten büyük bir haz alarak döndüm eve. Üstümü değiştirip kitap okudum biraz, sonra tatlı bir uyku bastırdı. Hiçbir şey düşünmeden yatağıma geçtim. Hayatıma farklı bir renk geliyordu, heyecanlı bir gülümseme vardı yüzümde ve öylece uyuyakaldım. Sabahın ışıkları bundan sonra bana hep gülümseme getirecekti sanki, yeni mutluluklara…

Mavisihir

23 Aralık 2008 Salı

ÇINGIRAKLAR

İpin iki ucuna bağlanmış çıngıraklar, her yerde sesleri yankılanıyor. Kulaklarımı tırmalayan bu gürültüden kurtulmanın yollarını arıyorum. Yol kenarlarına bakıyorum, sanki bana inat yine her yerde rüzgar çanları. Çınnnnnnnnnnn……Durmadan bu ses, evde, yolda, uykuda, kulaklarıma garezin olduğunu düşünemeye başladım. Sessizliği beklerken karşıma çıkan bu çınnnn sesleri. Delirmemek mümkün değil.


Düşünsenize; bir arkadaşınızın dağda evi var, siz de sıkıldınız şehir yaşamının gürültüsünden. Tam zamanında gelen bir davet, hayır demeye haliniz yok. Atlıyorsunuz hatta;
_Hemen hazırlanıyorum, seni alırım yarım saat sonra.
Ahh bu sabırsızlığımız yok mu? Evet, yolculuğa gün batımı eşlik ediyor, hava sıcak, ağustostayız. Arabadan dışarıyı seyretmek güzel. Her taraf yemyeşil orman, aşağıda ucusuz bucaksız mavilik.
_ Ohhh, keşke hep gelsem buraya, yanımda da arkadaşım.Ne güzel.


Hayal kurmak güzel. Eve az kaldı diyor yanınızdaki ses, şu virajı dön soldaki yol. Birkaç dakika sonra evdeyiz. Hayal edin bir dağ evi nasıl olur, Türk usulü? Aynen bu işte. Her yer ağaçtan, Önünde Trabzanlar, bir masa ve sandalyeler. Aman Allah’ım bu da ne heryerde rüzgar çanı, çıngırak. Ne kadar hayal edebilirseniz işte. Bir çığlık atmak geldi içimden ama atamıyorum. Tam ben sessizlik isterken, dünyam yıkıldı. Dağ evi macerama bak şimdi. Neden atlarsın ki her şeye. Sessizce oturamadın evinde.


Arkadaşıma çaktırmadım tabi. Neyse, yemek yedik mangal keyfi, tipik piknik havasında ben. Biraz yürüyüş, sadece evde sandığım o çanlar evin etrafında yürüme mesafesinde her yerde. Arkadaşım seviyormuş, ne garip huy? Takmış takıştırmış her yere, onu da hayal edin. Yürüme faslını geçirdik ama evi napıcam ben şimdi. Pamuk var mıdır acaba? Ağustos bile olması bir şey değiştirmiyor, akşam rüzgar çanları başladı aralıksız sallanmaya. Rüzgar esme diyorum, beni dinler mi başı boş rüzgar. Sanki bana inat, estikçe esti. Ben sabahladım. Ne kabuslar, ne karabasanlar.
_Neden geldim ben buraya?
_Kalkıp gitsem ne olur?
_Evimi özledimmmmm!
_Sessizlik istiyorummm!
_Allah’ım ne işim var burada?
_Keşke şu tanıştığım adamla yemek yeseydim bu akşam, o kadar da ekmek için uğraştım.Ama o da sakız gibiydi mübarek.
_Offfff, sızlanmanın anlamı yok.


Sabaha kadar dinledim çanları, çıngırakları, bir de çakal sesleri tabi.Bir ara evin önünden geçti ikisi, pencereden gördüm. Arabama haince baktılar, yiyecekler sanki. Deli Süreyya , aldın mı ağzının payını. Sabaha karşı birkaç saat dalmışım. Arkadaşım geldi;
_Süreyya, hadi kahvaltıya.
Bilmez ki, Süreyya sabaha kadar nöbetteydi.


Bilmez ki, Süreyya birde ayı gördü hani şu dört ayaklı olanından.
Sızlanma Süreyya sızlanma adam takıntılıymış işte sana anlatmamış çanları.

Oysa güzel bir hayelle başlamıştı akşamım kayısı ağaçlarının altında bir güneş batışıydı hayalim,her neyse hadi bakalım köy kahvaltısına dedim
One olamaz böyle bişey işte bu kahvaltı geceyi çakalları ayıları çıngırakları unutturacak kadar güzeldi.

Başladım aç kurtlar gibi yemeye.Havadanmıdır sudanmı bilemedim köy hayatı bana uzak bir duyguydu ama her şeye rağmen alışmayı öğrenmişmiydim.
Beklide o kadar olumsuzluğa rağmen tekrar buraya gelmek isteyecektim.



Genede bu olumsuzluklardan kurtulup yaşadığım anın tadını çıkartmam gerekiyordu...Yoksa böyle burda kalmak heleki çıngırak sesleri ile çıldırmamak mümkün değildi.Bir an duraksadım...Yok yok yapamıyacaktım gelmişti bana gelenler, ama hayatta hep istediklerimiz ,yaşamak isteyipte yaşayamadıklarımız olduğu gibi , yaşamak istemeyip yaşadıklarımızda olucaktı ve işte ben şu an böyle bir ikilem içerisindeydim...Kalmak ve gitmek....

Hayır güçlüyüm ben elbetteki başa çıkabilirim,kaldırabilirim topu topu kaç gün ki....Başarıcamda yani en azından öyle umuyorum...Ummuyorum canım yapabilirim bunu tabiki de....


Cumartesiyi dağda gezerek ve spor yaparak geçirdik.Bu uykusuzlukla ve baş ağrısıyla ne işkence oldu anlatamam. Arkadaşıma şu çanları toplasak, giderken assak diyeceğim, kız o kadar mutlu ki onlarla.Onu hayretler içinde seyrediyorum.Öyle böyle ormanda, sonra arabayla indiğimiz deniz kenarında oyalanıp eğlenip akşamı getirdik yine.Eve gitmek bana zulüm, arkadaşıma bayram.Tezat mı tezat bir akşam başlıyor yine.Yemek hazırlığı filan derken, Sühan bir şişe kırmız şarapla çıkageldi, yüzünde işini bilen bir gülümseme daha var kilerde diyor bir taraftan.Bu hafta sonu en çok sevindiğim şey bu şarap oldu.Alkolü sevmem ama, içince benim nasıl bebekler gibi uyuduğumu düşünürseniz başka çıkar yolumda yoktu.Sohbet yemek derken biz üç şişe şaraba banamısın demedik serin dağ havasında.Şimdi herşey o kadar güzeldi ki, rüzgar, çan sesleri, çam ormanlarının o ferah kokusu.Demeyin keyfime, ohhh be.Sen nelere kadirsin be şarap, sana bu kadar minnet duyacağımı hayal bile etmezdim.


Ben nihayetinde gece bebekler gibi uyudum, o serin dağ havasında.Sabah Sühan beni yine o eşsiz kahvaltı sofrasına çağırdı, koşa koşa indim aşağıya.Şaraptan başım ağrıyormuş, hiç önemli değil, ben bütün gece deliksiz uyudum...Ve bu gün pazar evime gidiyorum.Kahvaltı bitti, yavaş yavaş hazırlandık.Arabaya yerleştirirken eşyaları dönüp baktım eve, şarap olduğu sürece yaşanabilir bir yersin aslında çanlarına rağmen, diye geçirdim aklından.Zavallı Sühan benim oradan çok mutlu ayrıldığımı düşünüyordu.


Haftaya yoğun bir tempoyla başladık yine.Reklamlar, kampanyalar, off offf.Acaba gelmesemiydim dağ evinden?Aman ha, hemen silkelendim.Bu arada ben bir şirkette reklam müdürüyüm, ismim de Süreyya.Sühan da benim şirketten arkadaşım, çok iyi bir kızdır.Çanların hezimetini anlatacağım derken kendimi tanıtmayı unutmuşum.Yoğundur işimiz tahmin edersiniz ki.Hafta yorucu ama çabuk geçer çalışırken.


Derken, yine cuma oldu.Tatil.....Ne bileyim Sühan her hafta gidermiş dağ evine, yine gülerek geldi odama;
_Gidiyor muyuz?


Ben ne cevap vericem şimdi Sühan'a.

_Şarabın var mı yada başka bir şey on şişe kadar?


Kahkahalar peşi sıra.O an anladı benim ne eziyetler yaşadığımı.Seviyorum seni herşeye rağmen dağ evi.......




Bittiiiiiiiii..................

Ben ve değerli iki dostumdan bir karma...

21 Aralık 2008 Pazar

SAKLAMBAÇ BİTTİ




Bitti artık, buraya kadarmış.
Saklambaç oyunuydu bu çocukluğumuzdan kalma.
Ben ebe, sen saklanan,
Ben sobeledim, sen kaçtın hep.
Çocukluktan kalan son anı, son dem.



Bitti artık, masalın sonuna geldik.
Uyuyan güzel, bir öpücükle uyandı.
Rüyaymış meğer bütün bir oyun,
Uykunun son demlerinde görülen.
Sabaha karşı soğuk terlerle biten.


Bitmiş, ben bilmezdim uyanana dek.
Masalların sonu böyle olmazdı bildiğim.
Prensler savaşır, kuleden kurtarır güzel prensesi.
Ya sen prens değilsin, ya da ben uyuyan güzel prenses.
Bitti ama yanlış yazılan cümle nerde bu masalda?


Yeniden yazmak gerek tüm hikayeyi.
Güzel prenses kuleye hapsedilmiş,
Varsın bu sefer de bir şövalye olsun atı üstünde gelen.
Yalan olmasın, masal olmasın.
Bitmesin, yeniden başlasın.


Saklambaç oynayalım yeniden,
Çocukluktan kalan anılarla.
Bu kez ben saklanacağım sen ebesin şövalye.
En güzel oyunun olsun bu saklambaç.
Bitti artık, bu son oyun dedirtmeyen…



Mavisihir

19 Aralık 2008 Cuma

SARHOŞUM DOYASIYA

İçtim sabaha kadar,
Sebebim sensin.
Terk edişlerim, özlemlerim.
İstediklerim ve istemediklerim.
Hayatın bunca karmaşası içinde,
Benim tek dileğimsin.


Sarhoşum, şarabım demindeyim.
Senden ayrı, senden uzak,
Senin tadından hiç ayrılmamış.
Senle dolu, senle yaşayan.
Hangi sevdadasın sen?
Bulamadığım.


Yıllardır özlediğim,
Belki de her başlangıçta seni aradığım.
Sonlarda yine karalar bağladığım.
Hangi sevdasın sen?
Arşın arşın yollarda,
Fersah fersah denizlerde aradım seni.


Gördüm ki, sen hayalmişsin,
Bunca yıl peşinden koştuğum.
Belki aşkta yok aslında.
Belki o sevda masalları da.
Oysa ben onlara inanmış bulundum,
Bir gün sen geleceksin diye.


Sarhoşum bu gece ben,
Şarabın dibine vurmuşum sevdadan.
Sevda içiyorum derken,
Senle şarap birbirine benzemiş.
Sevdam yıllandıkça büyür, güzelleşir.
Sen de eskidikçe daha çom severim ben seni.
Bu gece sarhoşum doyasıya,
Senden, sevdandan…


Mavisihir

SESSİZ VE SENSİZ


Issızlık mı yaşadığım yalnızlık mı?
Şarkılarla sürüklendiğim bir sokak dansıydı belki.
Çiçekler içinde raksettiğim,
Adımlarımla resmini çizdiğim.


Sessiz ve sensiz bir dans bu,
Sokakları arşınladığım.
Köşe başlarında saçlarımın yüzünde gezinmeyi özlediği,
Başımın döndüğü sevdadan ve kokundan.


Özlemlerin ateşi var adımlarımın altında.
Çıplak ayaklarım yanmış, yüreğimin ardından.
Ne su söndürür, ne de toprak acımı.
Sessiz ve sensiz kalan bir dansçıyım ben,
Yalnızlık rakslarında salınan.


Elimden tut, rüzgarda dans et benimle.
Saçlarım yüzünde dolansın yine.
Başım dönsün, efsunlu kokunla.
Seninle senle dolu bir dans olsun bu son dans…


Mavisihir

17 Aralık 2008 Çarşamba

GÖZYAŞIMSIN



Bir damla senin için akıttım bu gece kalbimden. İçimde hayalinle, yolda tek başıma olmak çok dokundu yüreğime bu gece. Terk eden bendim halbu ki değil mi? Sözlerin kulaklarımda çınladı, an oldu. Bir yokluk yaşıyorum ama eksik olan sen misin ben mi bilmiyorum. Anlamların hepsi iç içe girdi bu gece. Geçmiş sürekli acıyan bir yara oldu içimde. Sen de geçmişte kalsan ne olur sanki. Bir sünger çekmek hayata, tam gücüme ulaşmışken nerden çıktı şimdi bu gözyaşları? Neden yine sen, yine aşk? Düş yakamdan artık aşk, sana söylüyorum. Seni seviyorum demek acı veriyor dedim kaç defa.


Gözyaşımsın dedim sana o zaman. Her damlada seni biraz daha yitirdiğimi bilirken, ağlamak zorunda olmak çok acı geldi bana. Tutamadım zamanı, aşkı ve kendimi. Yitirdim, yittin… Şarkılarda yaşamak kaldı geriye senden ve benden. Biliyorum sen de sakınıyorsun kendini. Olması gerek bu, yaşam öyle bir tuzakmış yitirten, bitiren. Ağlatan bir sevdaymış hayat. Her damlada sevilenle birlikte kendinden bir gün daha öldüren, yüreği kanatıp kurutan bir tuzak. Savaşamadım, yenildim. İtiraf saatlerinde söyleyebiliyorum ancak cesaretsizliğimi. Kaçmak zorunda olduğum, gitmek için kendime nedenler bulduğum.


İki damla oldu bu gece akan, biri sen diğeri de ben. Tutulmayan sözler uçuştu odamda. Sayfalara düşer, resim olur diye bekledim. Belki de bencilce ama özledim. Sen duyma bunları, ben kendimle konuşuyorum sadece. Savaşım kendimle, sevdam kendimle. Karma karışık olan zihnimle, yüreğimle. Direkler üzerinde bir kule buldum saklanacak. Çıkışta zor iniş de. Bütün seslerin yüksek olduğu bir yerden buraya kaçıp saklandım. Hiçbir şey duymak istemezcesine. Sadece yalnızlık şarkıları yansıyor yüksek duvarlardan. Aşkların ardından yaşanılan yalnızlıklardan…


Gönlüm kırılmış, gözyaşlarım akmış, neler akmış zamandan. Süslü kelimelerin bile anlamları yok oldu bu gece. Tek bir geceye sığsın bu hüzün ve kara bir tren sireniyle uyanayım bu rüyadan. Beni başka bir yere götürecek olsun bu tren. her şeyden, sevdadan, senden uzak olan, sadece benim olan ve sadece ben olan. Gözyaşım senin için aksın bu gece. Hüzünlerden siyah zambaklar koydum vazoma. Beyazlar sendin bir zaman, şimdi siyahlar ben, kara gözyaşlarım. Sen de o karaların içindesin ya hala. Benim sadece bana kaldığım bir yerdeyim ben şimdi. Kendimi kandırdığım sadece….


Mavisihir

Gönül Kalemim


Gönül Kalemim

Mürekkebim bitti sanki bu gün.
Sayfalar bana kızgın biraz.
Bense biraz hırçın, biraz da öfkeliyim.
Sana değil tavrım gönül kalemim.
Geçmişimin artıklarına,
Yüzsün ve arsız hatıralara...


Desem, git bana gelecekten bir kaç kelime getir.
O arada ben de doldurmaya çalışsam seni.
Kederlerimi senden saklıyorum.
Alışık değilsin sen benim, hırslı hikayelerime.
Kırılır kaybolursun diye korkuyorum.
Bu gün sen beni böyle bil.

Benim mürekkebim bitmiş,
Gönül kalemim....

15 Aralık 2008 Pazartesi

Nereden mi?

Nereden diye sorma bana.
Sensiz bir denizden yolculuğum.
Ucu da yok başlangıcı da.
Senden önce başlamayan bir hikayenin sonu sanki.
Sanki,yıllarca önce yaşanmışlıkların eskidiği bir defterden.
Belki de, hiç başlamamış bir sevdanın bitiminden.

Kederlere veda edeli çok oldu diye,
Seni sevdiğimden beri,acının düğünlerindeymiş bu hayat.
Nereden diye sorma bana.
Sensiz ıssız kalan bir sevda ülkesinden geliyorum.
Uzun upuzun bir hikaye bu.
Asırlarca kendi kendime anlatıp dinleyeceğim.
Nereden diye sorma bana.
Son ve tek doğru cevap var aslında bildiğin.
SENDEN......


Mavisihir

NERDE SAKLISIN SEN?




Nerde saklısın sen?
Hayatın içinde mi yoksa dışında mı?
Yoksa ufacık bir tohum musun toprağa düşen.
Yüreğimde yeni yeni yanmaya başlayan bir ateş mi yoksa.

Ilık bir rüzgar var bu taraflarda imbatın yerine.
Martı çığlıklarını duyar oldum artık.
Şarkı söylermiş onlar gün batımlarında sevdalara dair.
Hasret kokuyor artık deniz akşamları.

Mavi bir ufuk olmuş sevda gözlerimde.
Senden uzak ama, içinde sen olan.
Nerde saklısın sen?
Yoksa bakmadığım tek yerde mi?
Bende mi?



Mavisihir

12 Aralık 2008 Cuma

SENDE KALSAYDIM EĞER


Sende kalamazdım o kadar yaşanlardan sonra. Kırılan vazolar gibi oldu hayatımız. Yap boz oyunlarını çocuklukta bıraktım ben. Sen daha yeni geçtin çocukluk zamanlarını. Senin kayıplarının sorumlusu değilim ben. Tüm faturalarını bana kesemezsin hayatın. Tıpkı gelgitlere döndü bu aşk zamanla. Hırpalandı/ k ve hatta hırçınlaştı/k. Kaybettikçe karaladın, güneştim ben sen beni katranla boyamaya çalıştın. Hiç mi görmedin senin hayatına yaydığım ışığı? Şimdi ne kadar geç oysa. Bütün bu feryatların bir uçurumdan yuvarlanıp gidiyor farkında değilsin. Sıra sana gelecek feryatlara takılıp ve sen de yuvarlanıp kaybolacaksın.


Benim için kocaman bir kara deliksin artık. Takılıp kalamayacağım ya de demir atamayacağım. Geniş bir ufuk vardı eskiden önümüzde senin göremediğin. Değil ben sana kimse yetemez ki.Ben neyi öğrendim biliyor musun? Aşkı bulmak kolay, rüzgar gibi aşk. Her yönden benim saçlarımı uçuracak bir esinti var. Zor olan yaşatmak, yaşamak, taşımak. Öyle bir yürek gerek ki bana, senden ve senlikten uzak. İsyanlarıma kulak verecek bir yürek, bana bakmayacak beni yaşayacak bir yürek.


Bir beden değilim ben sadece. Sadeliğim, saflığım, can ve cananım, nalanım, bir tomar sevgiyim ben. Ruhum,belki içmeye muhtaç olduğun su, belki de soluduğun hava. Her nerde görüyorsan beni oradan oku bu satırları. Ben sende kalamam artık. Ben sadece bana ait oldum çoktan. Kilitler vurdum kapılarıma, pencerelerime. Bazen gün ışığını bile almıyorum içeri, beni alıp götürecek diye. Savunmasız ve ürkek bir yürekte, korkak bir can oldum. Tek bir yere borcum var benim. Onu ödemek için bekliyorum. Nerden okuyorsan bu satırları, bir daha senden kalmaya çağırma beni. Seninle olmaz artık. Çok geç kalmış hayat sana,oysa ben çok bekledim seni kapılarda.


Ben sadece bana aidim artık, kimse istemesin beni benden. Haydi bana eyvallah, yolum uzun kilitlerin altında. Sende kalamam artık ama benden başka bir yerde asla. Sakın oralarda arama beni, yorulma. Senin bulamayacağın bir yerdeyim ben, artık bendeyim. Sende kalmalarımla kayıp zamanlarımın yaralarını sardım, bekliyorum….


Mavisihir

Gitmek Zamanı Şimdi


Gitmek Zamanı Şimdi


Gitmek zamanı şimdi, duramam.
Ardımda kalanları düşünmekten kaçıyorum asıl,
Senden değil.
Geçmişin hüzün çöken anılarından kanadı hep yüreğim,
Eski küflü kokusu yaktı nefesimi.

Senden değil kaçışım,
Kendi geçmişimden.
Yanlış ya da doğru, kimbilir?
Düşünmek zamanı değil şimdi,
Gitmek zamanı biran evvel.

Trenin acı sireni duyuldu ötelerden.
Son bir veda bırakayım benden sana hatıra.
Gitmeler zor evet, belki de kalmalar daha zor.
Ama bende vakit çok çabuk geçti.
Gitmek zamanı şimdi.


Mavisihir

10 Aralık 2008 Çarşamba

Şarapsı Kokularım



Eskilerin tadı vardı sanki,
Aşkın kokusu da, odamınki de aynı kesiflikte.
Eski sararmış kitapları okumak istiyorum şimdi.
Ellerim rafları tarıyor durmadan.
Hep aynı kahraman var sanki her ciltte.
Her sayfada aynı konuşmaları yaparken buluyorum onu.
Hiç değişmez mi acaba diye düşünüyorum,
O eski kesif kokuyu içime çekerek.
Geçmişten bu güne bir köprü kuruldu sanki bu gece.
Bir ucunda ben, gelecek mi geçmiş mi belli değil.
Sadece duyduğum bu koku çok eski.
Şarap kokusunu andırıyorsun bana,
Mahzende belki yüzyıl bekledin bu gün çıkmak için.
Yıllanmış ama sade,
Eski ama saf,
Eskiliğin bana kendimi hatırlattı.
Belki ben de çok eskilerden kaldım bu odada.
Antik bir silüetim belki, asma bahçelerinden gelen.
Belki de, şarabi sevdamı ararken yolum senden geçti.
Eskiliğime geri dönmek istiyorum,
Yine o asma bahçelerinde yanı sıra açmış çiçeklerin arasında,
Senin, senin izlerinin kokusunu istiyorum nefesimde.

Şarabi sevdam,rüyaymış meğer, bitti.
Yine aynı raflarda ellerim.
Sararmış yapraklardan kitaplar.
Artık birini seçmem gerek, oyalayamam onları daha fazla.
Kapakta ne yazıyor biliyor musun?

Geçmişin şarap kokuları……

Ve yine sen sevdiğim,
Eski şarap mahzenlerinden yıllanıp çıkmış sevdam,
Köprünün bir başı ben bir başı sensin artık.
Geçmiş de gelecek de şarabi bir sevdaymış meğer.

Mavisihir

9 Aralık 2008 Salı

KISA FİLMİN GÜN DÖNÜMÜ

Hayatın neresinde duruyorsun sen? Parmaklıklar arkasından yaşama ve bana bakmak nasıl bir şey merak ediyorum. Ama en kendimi senin gözünle asla göremem ki, senin baktığın ufka bakamam ben. Başka yerlerden başka gözlerle gördüğümüz iki ayrı dünya var bizim önümüzde. Ne sen benim dünyama, ne de ben senin dünyana karışabiliriz. Ben ruhtan oluşmuş bir varlık taşırken bu bedenimde , sen etten kemikten bir yığın taşıyorsun. Nefret değil bana bunları yazdıran, sadece acımak. Küçük kalmış bir hayatın nereye tutunacağını bilmeden, öylece savruluşunu izlemek uzaktan. Amatörce çekilmiş kısa bir film gibisin sen aslında. Yöneteni ve oyuncusu olmayan, kara mizah dediklerini. Senin haline kimler ağlardı eskiden, şimdi benim güldüğüm kadar…..


Filmlerin hep kahramanları, yönetenleri ve hatta figüranları olur benim bildiğim. Biz hangi senaryoyu oynadık senin o küçük kafanda? Yanıtsız kalmış sorular dolu bir senaryo bıraktın önüme.Bir baktım benim oynayacağım tek bir sahne yok. Ne işim var benim bu sette o zaman? Çantamı kaptığım gibi attım kendimi bir sokağa. Sokaklarda artık bendim, kendi senaryom vardı elimde. Ben olmak, tek olmak, benzersiz olmak. Biliyordum ki, şimdi biraz megolaman olma zamanıydı. Senden uzak oluşumun ilk gün dönümünü bana sıkıca sarılıp sahip çıkarak kutlayacaktım. Aldım şampanyamı elime. Evet duvarlarımı süsleyen dostlarım!
Sizleri unuttum ya da ihanet ettim sanmayın.İlk gün dönümümü sizinle kutlamaya geldim.


Uzun bir tutsaklıktan çıkmış gibiyim sanki. Prangaların çözüldüğü, zincirlerin koptuğu bir kuleden aşağıya rengarenk çiçeklerin açtığı masal bahçelerine düşmüş gibiyim. Buna ne kadar düşmek denirse, iyi ki buradayım.Evet, kısa metrajlı filmden geldik, benim bitip tükenmek bilmeyen masalıma.Şampanyamı açtım, kutluyorum ilk gün dönümümü. Özgürlüklere açılıyor tüm pencere ve kapılarım artık. Sorgusuz sualsiz, alıp başımı gidebileceğim bir bahçem var önümde. Binbir renk, birbir gece masallarının o güzel senfonileri fonda çalınıyor. Rüzgarla dansediyorum, saçlarım savruluyor güneşe doğru. Altın rengi hakim olmuş güneş ve saçlarıma. Her yerde en sevdiğim zambakların her renginden, binbir aroma doldurdu nefesimi. Şampanyamın son yudumunda yeni güne girdim, meğer ne kadar geç kalmışım ben hayata. Koşsam yetişir miyim sevdalara, mutluluklara……


Mavisihir

8 Aralık 2008 Pazartesi

YOL…………



Keşke beni, içimdeki benden bahsediyorum sana,
Kırmadan terkedip gitseydin.
Ayrılık dansını yaptığımız o anı hatırla.
Gözlerinin içinde gördüm kendimi,
Rüyaymış şimdi anladım…

Sensiz uyanınca gördüm hangi hayallere daldığımı,
Sensiz nefes alınca yorulduğumu hissettim.
Önümde duran o birkaç adımlık mesafe,
Sana gidemeyişime inat,
Reddediyorum yürümeyi.


Yol arkadaşım,
Sen gereksin bana, adım atabilmem için.
Mavi kaldı adım sensiz bu sayfalarda,
Senin kızıl gidişinle kanamış bir ucum.
Fark etmedim.


Hüzün çalıyor kulaklarımda,
Özlemlerin şarkısı vardır derdin de,umursamazdım.
Her yönde, her yerde dinler oldum ayni melodileri.
Sensizlikmiş bu, yol arkadaşım.
Sensiz maviyim, seninle yeşil….