BLOGGER TEMPLATES - TWITTER BACKGROUNDS

Hürriyet

27 Şubat 2010 Cumartesi

AĞLAMAYACAĞIMA SÖZ VERDİM...




Senden ayrılıp eve doğru yol aldığımda, kendime bir söz verdim. O gün bu gündür, ağlamıyorum vedalarda. Her son, yeni bir başlangıcının doğumuna hazırlık; biliyorum. İçimde ölenlere birer bir mum yakıyorum pencere önünde. Olur da, karanlıkta yolunu kaybedersen sana son bir iyiliğim olsun diyorum. Öylesine bir dilek işte. Ne seni, ne de anılarını özlüyorum. Yanlış anlama sakın dediklerimi, asla geri gelmeni istemiyorum. Dedim ya; senden sonra vedalarda hiç ağlamıyorum ben, aksine doğacak olanları bekliyorum heyecanla. Sıcak yüreğimin pencerelerini, kış soğuğuna aralıyorum biraz. İçimin yangınından küçücük bir damla düşüyor sokağa ve geceye.




Ağlamayacağıma söz verdiğim kimdi? İnsan kendini unutur ya bazen, öyle bir anda çakılı kalıyor gözlerim. Kurumuş göz pınarlarım şikayet ediyorlar seni bana. En son damlalarını da sen almışsın, öyle diyorlar. Bilmiyorlar benim verdiğim sözü, sır gibi saklıyorum bunu. Ne kadar zarf varsa masa üstünde, sana yazılan mektupları doldurup içine mühürlüyorum. Verilen sözler de, sana yazılan satırlarla gömülüyor hiçliklerin mezarlarına. Her satırla biraz daha silikleştiğimi saklıyorum belki de kendimden. İnsan en zor kendinden gizlenir ya, ben de bunda ustalaşmaya çalışıyorum. Geleceği üzerime giysi yapıp,ait olmadığım bir evde yaşamaya çalışıyorum. Ait olmadığım bir yüreğe konuşlanmaya çalışıyorum. Davetsiz gidiyorum, heryere. Şehri değil, seni kendimden bıktırmaya çalışıyorum aslında. Yeni bir oyun perdeliyorum sahnemde. Son rol ben, son sahne sen. Ama, söz verdim ben. Ağlamıyorum…



Hiçlik mi üzerime çöreklenen bu his, yoksa yeni bir rüyaya mı daldı gözlerim? Kurudu gözlerim, sana daha önce de söylemiştim. Göz pınarlarım, benim yüzümden sana sitemkar. Bir gün söylerim belki onlara gerçeği. “Ben kuruttum sizi, ben söz verdim ağlamayacağıma diyebilirim” belki. Seni kurtarırım bu sitemlerden. Aklarım vefasızlığını. Aklarken bile, sözlerime dolduracağım kırgınlıklarımı. Değdikleri her yerde, iz bıraksınlar diye. Aslında, sen sitemlere gönüllü olmalısın. Gözyaşlarıma veda ettiğim gün, senin yüzün silindi benim gözlerimden. Suç da sensin,suçlu da. Verilen ve tutulmayan sözlerin diyetlerini de sen ödeyeceksin.




Yalan söylemeyi de hiç beceremem bilirsin. Yeniden yakalandım işte. Öfkemi, hırslarımı, aşkımı sıkıştırmaya çalışıyorum satılarla. Ruhum boranlara karıştı, huzurum ise leyleğin gagasında. Bir bebekle gelecek dünyaya ve benim ruhum ışıklara doyacak. Bir bebek, neye, kime, ne zamana işaret? Hangi rüyanın parçası? Kimden kime hatıra? Hangi yola açılıyor bu kapı?



Yürüyorum, denizin yosun aromalı kokusunu çekiyorum içime. İzmir’in denizi kız kokar derler bilirsin. Yedi tepeli şehri ikiye ayıran boğaza misafir olan kız kulesine seslenir ege. “ Sen hapsediyorsun güzelliği, ben ise kokusunu gökyüzüne salıp dağlara kadar anlatıyorum güzellikleri.” Huzuruma doğru gidiyorum, bir leyleğin gagasında doğacağı anı uçarak beklediğini biliyorum. Doğruydu aslında. Vedalar hep yeni doğumlara açar kapıları. Yeni gelir hayatlara, yeni renkler, yeni tatlar, yeni kokular, yeni isimler, yeni gözler… Yeni olmak, heyecan verir hayata. Zaman bile yenilenir. Eskinin dumanı tüterken hatıra bacasından, yeniyi alırız ellerimize. Yeni şaheserler yapılır masalarda, kalemler yeni aşkları yazar, yeni manzaraları resmeder gözler. İşler herşeyi yerli yerine. Yürür ve bir taraftan da yaşar gideriz. Gün gelir bu yeni de eskiyene kadar.




Ağlamamaya söz verdim dedim ya sana, anladın mı şimdi nedenini ?



Kim bilir, sen de denersin belki. Belki de, benden önce silmişsindir gözyaşlarını. Acemiliğime bakıyorum şimdi; hayatım son bulsa da, aynı kalacak bu eller. Acemi ve ürkek, bir gün korkmadan kalemi alıp elime, durmadan yazmak istiyorum. O gün verdiğim sözden döner, ağlarım bakarsın…




Mavisihir

12 Şubat 2010 Cuma

AZAT



Ben gönderdim seni uzak şehirlere.

Ellerimle soydum sevdamı üzerimden.

Sabırsızlığım,

Küskünlüğüm,

Ve solmuş ellerim,

Tutunmaktan aciz yüreğim.

Yokluğunu tadıyorum şimdi.

Suskunluğumun sesi akıyor kalemimden.

Sesleniyorum karanlığa.

Gittiğin gibi sessizce ,

Gelsen diyorum.

Söylemek zor,

Biliyorum.

Özledim…

Hayalini sevmek acıtıyor şimdi.

Git dediğim güne,

Düşman yaşıyorum.

Ayrlığın her hecesine,

Kinli gözlerle bakıyorum.

Seni benden alan kendime,

Her sabah yeniden küsüyorum.

Senin gidişinle suçlanıyorum.

Geceye süzülen her parçamla,

Ben kendimi cezalandırıyorum.

Bu sevdaya köle olmuş ruhumu,

Günahlardan azat ediyorum.

Şarkılar,

Dört duvar,

Ve…

Ben.

Aşkın yüklemi olmaktı günüm.

Öznemin gözleriyle okumaktı.

Cümlelerde ruhumu kanatlandırmaktı.

Tek bir kelimeyle,

Seni anlatmaktı hayat.

Gelişini sonsuz kılıp,

Gidişini yok saymaktı.

Aşk,

Azat olmaktı herşeyden.

Sende yaşamak,

Seni yaşatmaktı sesimin yükseldiği yere kadar.

Şimdi,

Ruhum başı boş.

Sevdadan azat olmuş,

Biçare, öksüz.

Hayata özgür,

Özlemine köle.

Mavisihir




6 Şubat 2010 Cumartesi

GİTMİŞ OLSAN BİLE...



Özledim, kendi kendime bile söyleyemeyecek kadar çok özledim hem de. Bilmediğim kokunu duyar oldum, her nefes alışımda. Kulağıma ulaşan her tınıyı, senin sesin sanmaya başladım. Kapı her çaldığında, gelmeyeceğini bilsem de sensindir diye açtım. Telefonu hiç uzaklaştırmadım yanımdan, belki özler ararsın diye. Sana git derken aslında, “ hep kal, hep benim ol” dediğimi anlıyorsun sandım. Ben sana aslında, gerçekten git demedim ki…

Kal diye yalvarabilirdim, elini tutup seni hiç bırakmayabilirdim, tüm kapıları sen içerideyken kilitleyip, anahtarları denize fırlatabilirdim. Sadece kendim için, yüreğime hapsedebilirdim. Seni gözlerimde kaybedebilir, ruhumla birlikte toprağa verebilirdim. En güzel gülümseyişimle bakabilirdim sana bir ömür boyu. Buz tutsa da dünya, seni ısıtabilirdim ellerimle. Her zerreni ezberleyip, ömrüm boyunca sadece seni söyleyebilirdim. Herşeyi yapabilirdim hayal gücünün yettiği ve yetmediği. Sadece sen benimle kalsaydın…

Sana git dedim, kendi sabırsızlığımdan. Sana git dedim, kendi özlemimden. Sana git dedim, inanmak isteyip de yapamadığımdan. Sana git dedim, seni gözlerimden bile kıskandığımdan. Şimdi sana gel desem sevgili, gelir misin? Hayal ettiklerimi ve ettiklerini birlikte izlemek ister misin? Yoksa sen de bir köşeden gizlice, benim yaptığım gibi izleyecek misin? Korkak yüreğimi saklıyorum aslında. Sevdadan yanmaktan korkan bir gönül, ateşlere doymamış bir ruh taşıyorum içimde, bir de seni, gitmiş olsan bile…

Düş ülkesinde geziniyorum, tüm kelimelerim ellerimde. Terden sırılsıklam olanlar ve hiç dile gelmeyenler, yeni doğanlarla beraber. Bir bir sıralıyorum onları yol kenarındaki taşların üzerine. Her birinin yanında bir adak mumu yakıyorum. Seni dilediğim bir ayine dönüyor yolculuğum ve yol da bir mabet. Dualarımı sana yolluyorum mum alevlerinde. Kelimelerimin dumanı kokuyor her yere. Ve sen…

Sana git dedim, seni çok sevdiğimdendi. Sana git dedim, seni çok özlediğimdendi. Saklandığımız köşelerden çıkacağımız gün gelecek ve adaklarım olacak. O zaman işte. O zaman korkmaktan vazgeçeceğim senin ellerinde. Şimdi sadece; sevdadan yanmaktan korkan bir gönül, ateşlere doymamış bir ruh taşıyorum içimde, bir de seni, gitmiş olsan bile…

Mavisihir