BLOGGER TEMPLATES - TWITTER BACKGROUNDS

Hürriyet

31 Ocak 2009 Cumartesi

MEKTUP




Son bir mektup yazacağım sana bu gece. Belki de sana ilk seslenişim yüksek sesle. Daha önceleri sana söylediğim ama dile getirmediğim o kadar çok sözüm var ki, şimdi nereden başlasam diye düşündürenler bunlar belki. Koca bir boşluk var içimde hiç dolmayan. Kırılganlığım, korkaklığım ve daha saymadığım pek çok şey dökülecek belki satırlara. Kimi sözlerim kıracak, kimisi gülümsetecek seni. Ben hayallerimin kırıklarıyla uğraşırken sen beni anlamaya çalışacaksın her zamanki ahesteliğin ve geriden gelişlerinle. Hayretler içinde izlediğim sen, bana yetişememenin verdiği öfkeyle saldıracaksın satırlarıma. Sakın hayır deme bana, seni senden daha iyi tanıyorum ben. Seni sevmeye çalışan ben, her köşe başında kaçmak istiyorum artık. Düğümlerin böyle çözüleceğini bilseydim eğer, en başından yapardım bunu. Kaçmak istiyorum, yapamıyorum. Kıskaçlar içinde yüreğim, seni yaşamaya çalışırken.


Dar geliyorsun belki bana, sığamıyorum senin kabına. Taşmak üzereyken sen yine alıp tutuyorsun beni. Bir elimle sana tutunuyorum, diğer elim ise sigaramda. Son bir nefes daha çekeyim sigaradan, sen beni almadan evvel diyorum gözlerine bakarak. Olur der gibi sallıyorsun başını sessizce. Derin bir nefes çekiyorum beklemeden, uzunca süren. Son nefes , son sigara. Bir şeylerin bitip, başka bir hayatın başladığı noktanın tam üzerinde duruyorum, seninle. Toprağa basıyor çıplak ayaklarım. Sana eskiden seslenirken, söylediğim kelimeler uçuşuyor etrafımda. Geçmişi işliyorsun önümde dantel gibi. Anmaktan korktuğum günlerin ahengine kapılıyorum. Önümde boş beyaz bir kağıt, elimde kalem. Duruyorum, bekliyorum.Hadi ak artık diye isyan ediyorum yüreğime. Bir damla, bir damla daha. Derken…


Beni yalnız bıraktığın için kızgınım sana, aldatışlarının serseriliğinde kaybettin beni. İsyankarım bu hayata. Bu ev, bu oda…terk edilmişliğin resmi her duvarda asılı. Öfke akıyor musluklardan su yerine, susuyorum. Dilim kuruyor, kelimelerimi yutamıyorum. Havada asılı kalıyor her şey, yürürken hep çarpıyorum, canım acıyor. İçime işleyen bu hüzün, yarın yağmur bulutu oluyor üzerimde, ıslanıyorum sağanaklarında. Bitmelerin başladığı noktadan yürümeye başlıyorum, ucu yok bucağı yok sokaklarda. Köşe başlarına yine seni koymuşlar, beni bekliyorsun, o eski bakışlarınla. Bana yeni bir şeyler anlat mektubuma başlamadan önce. Sensizken belleğime kazınanları silmeye gelsin kelimelerin. Şiir severdin sen eskiden, artık anmaz oldun şiirlerin adını. Sana gelmek istiyorum ama olmuyor işte. Duraklarımda acı var, yol üzerinde kanlar. Basıp geçemiyorum üzerine, korkuyorum. Her şey var içimde sana dair. Aşk, nefret, öfke, merhamet, isyan ve sen….

Hayat, sana yazıyorum bu mektubu. Sakın yırtma, sakince oku. Gülümsemelerle gel bana artık geleceksen, ya da kucağını şevkatle aç ben sana koşmak istiyorum…



Mavisihir

29 Ocak 2009 Perşembe

SENİN ADIN SEVDA



Gözümün değil de yüreğimin gördüğü bir sevda vardı bende.
Yalın mı yalın, büyük mü büyük.
Elimle tuttuğum değil de tarif edemem ki ben seni nasıl hissettğimi.
Sana bir isim koyamam ki.
Sevdamsın işte; benden öte, benden ileri,
İçimde, en derinde.....


Ateş olup yakmak istemem,
Ölüm kor kor girsede sevdamla yüreğime.
Bir korkum var dağları aştırmayan,
Çiçekleri koklattırmayan.
Bir derman lazım bu korkuya,
Zalim deve karşı duracak, belki de dağları delip aşacak.....



Anlamsızlıklarda yüklü aslında bütün anlamlar.
Bazen gözün görmediğini yürekler görür.
Bu noktada, herşeyin tek bir adı vardır zaten.
Giden de, kalan da, ağlayan da tek bir yürektir.
Her şeyin adı sen,
Senin adın da benim için hep sevda…


Mavisihir

DOKUNMA YÜREĞİME


Son kadehleri de kaldırdık ölümün şerefine.
Sakın dokunma yüreğime.
Mezelerin en güzelini tükettik bir nefeste.
Kırdık kadehleri, dağıldık kırıklarla birlikte.
Yokluğun acıları içimizde.



Kaybettik bu oyunu sevgili,
Yanlış oynanan hamlelerle.
Tıpkı satranç tahtası gibi,
Karelere bölünmüş yüreğimizde.
Bir de kırık şarap kadehleri.



Yüreğimi sakladım ben, kan kırmızıya.
Ölümün her haline hazırım,
Senden akan zehire susamışlığımda.
Son sarılışların sıcaklığında,
Karşıladım ben, cellatlarımı.



Sakın dokunma yüreğime,
Gidiyorum ben dönüşsüzlüklere.
Sensiz çıkıyorum bu yolculuğa sevgili.
Azrail’in kulağına fısıldıyorum ismini,
İçimde sen, kan kırmızılığında rengin.



Gittiğim yerlerde yoksun biliyorum.
Bitmeyen sensizliği seçtim.
Gözlerinin yeşilinde ben yokum.
Yalan da olsa, anılarımı sakla benim için,
Yüreğime değil, son kez ölüme dokun.





Mavisihir

28 Ocak 2009 Çarşamba

SORU VE CEVAP





Aniden daha yolun başında olduğumu anladım. Suratıma tokat gibi vuran bir gerçek vardı karşımda, hayat. Ne gariptir ki, insanoğlu hep sahip olamayacağı şeylerin peşinde koşar. Boşa geçen zamanlar ve boşa harcanan bir emek. O günlerden biriydi benim de bu gün yaşadığım. Her günümü süzgeçten geçirip öyle girmeye başladım yatağıma uzun zamandır. Belki artık yaşlandığımın belirtisiydi bunlar, biraz da olgunluk emareleri. Yüzüme oturmaya başlayan cizgilerden zamanla mutlu olacağımı düşünürken, şimdi keşkeleri yaşamaya başlar oldum. Yanlış atılan adımların pişmanlıklarını yalnız kalınca yaşıyorum, her insan gibi. Zamanın eskittiği sadece ben değildim, evler, eşyalar, hava,ağaçlar bile yaşlanıyordu. Yıllar önceki tazelikleri anılarda muhafaza etmek zor olur mu acaba? Naftalin kokulu sandıklardan daha önce çıkartıp savurduğum kelimeler ve notalarımı geri isteyeceğimi düşünmemiştim hiç. Yanılgılarla dolu bir yaşam ve onların yanında kazandıklarım masanın üzerinde yan yanalar şimdi.




Her şeyi, herkesi bir araya toplayan bir kuvvet olmalıydı insan hayatında. Benim gücüm nereden geliyordu? Kendime sorular sormaya başlayalı beri, gözlerim perdelerin arkasını görmeye başlamıştı sanki. Yüzlerde değil de gönüllerde barınan güzelliklerin peşine düşen garip bir güvercin misali savruldum rüzgarlarla bir süre. Pencereden içeri giren günün ilk ışıklarına hoşgeldin demek, sabahı tek başıma bu odada karşılamak içimi ısıtıyordu. Sevdaların son demlerini bu hislerle yaşayabilse insan keşke. Her şeyi pervasızca savurduğumuz bir hayatın, geride kalan kırıntılarını, toplama derdine düştüğümüz anlardan ilkleri yaşıyordum. Kimine göre geç, kimine göre de erken. Kendi gerçeklerim, kendi anılarım, kendi naftalinli sandığım.



Çekmecelere koyduğum lavanta torbalarının bile yüzlerce yıl öncesine dayanan hikayeleri vardı benim nazarımda. Bazen oturup dinlerdim onları, daha doğrusu; ben anlatırdım, onlar da benim yerime geçip dinlerlerdi. Kısa rol değişimleri yaşadık gel zaman, git zaman. Lavanta torbalarının çekmecelere geri dönüşlerini, bir uğurlama törenine benzetecek kadar çocuk olabildiğim günlerim vardı şimdi. Geri kalanında kadın olduğum, bazen de aşık olduğum yaşamların arasında.



Sandıklar, çekmeceler, anılar, kokular ve geçmiş. Pişmanlıklar ve gururlanmalar arasında harcanmış, bazen de hakkıyla yaşanılmış bir hayat. Bu gün, dün ve daha sonra yüzümüze gelecek tokatlar ve gerçekler için belki de…Kalmak mı gerek, gitmek mi? Cevabını siz verin.Kendi yaşamlarınız da geride kalan naftalin kokuları için, elleri yüreklere koymak zamanı şimdi. Evet, cevabınız ne?



Mavisihir

26 Ocak 2009 Pazartesi

HEP İÇİNDEYİM...

Beni hissedemiyor musun?
Yazık.
Oysa ben senin içindeyim.
Beni duyamıyor musun hiç?
Yazık.
Oysa ben senin ensendeyim.
Beni göremiyor musun?
Yazık.
Ben senin gözlerindeyim.
Ben senin nefesinde,
Teninde,
Bazen terinin tuzunda,
Aslında hep içindeyim.


Belki taş plakta çalınan bir şarkıda saklıyım.
Belki çözdüğün bulmacada bir kare.
Ben ezelden sana yasaklıyım.
Sana hasret, sana tutkun,sana avare.


Ben sigaranın dumanıyım,
İçtiğin şarabın demiyim,
Baktığın her suretin tek yüzüyüm aslında.
Belki, sadece senin bakışlarındayım…




Mavisihir

YALNIZLIK İYİLİKMİŞ




Kapımda seni görmekten sıkıldım artık,
Her zil çalışında seni buluyorum.
Ne gülüyorum, bir bilsen senin bu hallerine, yazık.
Ben yolumu kaybetsem de, hep buluyorum.



Yalnızlık başka bir iyilikmiş meğer,
Senin bana bilmeden yaptığın.
Böyle mutlu olacağımı tahmin etseydin eğer,
Bu gidişi bana asla yaşatmazdın.



Bencilce bir sevdaydı seninkisi,
Ezdin yetmedi, kırdın zevk verdi.
Kocaman bir karanlıkmış benimkisi,
Duvarda açılan küçük bir delik,
Işık girdi mi, girmedi mi?





Mavisihir

25 Ocak 2009 Pazar

SON DANS


SON DANS



Bilmezmiş gibi sorma bana sevgili,
Bütün şarkılar sana çıkıyor bu sayfada.
Tüm şiirler sana yazılmış kitaplar dolusu.

Güvercinler gelse pencereme,
Seni anlatır durmadan maviliklerde diye.
Sen maviliklerden, ben maviden bahsederim.

Ortamızda aşk, şarkın çalar hafiften pikapta.
Şimdi seninle son dansımızı edelim.
Başım omzunda, kokuna doyarak....



Mavisihir

SENİN ŞARKIN




Senin şarkını dinliyorum, kapadım gözlerimi. Usulca esen bir rüzgar var saçlarımda, yalıda bir bankta oturuyorum. Tuhaftır ki bu gün kimseler yok bu taraflarda. Sanki baş başa bırakmak istedi bizi zamanın insanları. Çaldığımız anları hatırlar mısın zamandan? Birbirimizle dolup taştığımız anları. Tükenmişliklerin asırlarca uzak olduğuna inandığımız bir adamıydı yaşadığımız yer? Hatırlıyorum, seninle hiç yürüyemediğim bu körfezdi aşka şahitlik eden, her gün. Sen giderken de omzuna yaslanıp ağladığım martıların çığlıklarını, kattım senin şarkına. Senden uzak ama sen hatırlatan şarkı. Anılarımla bir sandığa kapatıp kilitledim o zaman bu şarkıların hepsini. Yüreğimi acıtıyordu, her bir notasından akıp yüreğime konuyordun ansızın. Sızılarımla baş başa kalıyordum, çok zordu. Sen bilemezsin….



Saçlarımı kestim, sen nefret ederdin bunu söylediğimde. Senden kalan bir şey de, saçlarımın kokusu oldu sevdamın içinde. Ağırlaştım, taşıyamaz oldum. Şarkıların yanına koydum onları korkma. Geri dönüşlerinde tutam tutam koyacağım kapımın önüne. Senden kalanları alarak geri git diye. Zaman gelecek bende senden hiçbir şey kalmayacak aşka ve sana dair. Dağlayacağım bu kalbin mührünü. Şarkını dinliyorum şimdi, iki damla süzülüyor gözlerimden. Biri benim için, sevdam için. Diğeri senin yalan gidip gelişlerin için. Hani gülerdin ya bana bakıp, yalandan. O zaman özlerdim ben bu gülüşlerini bile. Şimdi sandığın bir köşesinde, en dipte bıraktım onları. Şarkını bile duyamasın diye, bastım üzerine. Sadece ben dinleyeyim söyleyeyim diye.



Notalar uçuşmuş beyaz perdede, her tarafa dağıldı şarkının notaları. Sanki seni toplar gibiyim beyaz halının üzerinden. Tüyden hafif olduğunu bilmezdim. Sevdayı taşıyamaman ondan mıydı acaba? Diye düşündüm bir köşeye oturup. Kapıya bıraktıklarımı hatırladım bir an. Kaç gündür uğramamıştın sanki, hepsi yerli yerindeydi. Vazgeçtin, yoruldun, belki bıktın. Bitecekti bu günah çıkarmalar biliyordum ama yine de sızı çöktü gönlüme. Gizlediğim bir umudum vardı derinde. Kendimden bile habersiz yeşertmeye çalıştığım belki. Günlerce sandığı kapatıp kapıya baktım her gün. Bir gün beyaz bir güvercin kondu pencereye. Gözlerinde yaş vardı küçük kuşun.

‘O şimdi, senin dargın olduğun mavilerin derinlerinde. Öyle güzeldi ki, seni beklerken. Şarkısı tüm denizde, dalga seslerinde, duymuyor musun?’


Duyuyordum evet, onun sesiydi bu. Koşarak çıktım, mavime doğru. Sevdalar kucağımda, saçlarımda kokun, yüreğimde sen, kulağımda hiç durmadan senin şarkın dolanıyor….



Mavisihir

24 Ocak 2009 Cumartesi

KALBİMİN KIRIKLARI




Dikkat et basma üstüne kalbimin,
Sen kırdın onu, yetmedi ezdin geçtin.
Cam kırıklarının yanına attın beni,
Kederlerle yüreğimi çizdin.


Kara kalemim elimde,
Bir elimle çizerim silüetini,
Diğeriyle gözyaşlarımı silerim.
Sen sadece gözlerim ağlar bilirsin.


Kayıp kentlerin aşığıyım ben,
Sensiz bir dünyanın avaresi.
Gezerken bastığın taşlara dikkat et.
Kalbimin kırıklarını yollara serdim.


Yüreğim ağlar benim gel zaman git zaman,
Köşe başlarını mesken tutarım kendime.
Kırıklarıma basma diye isyanım,
Belki de senden bana kalan son saniyelere.


Mavisihir

21 Ocak 2009 Çarşamba

SUSKUNUM ARTIK

Anlar mısın suskunluklarımdan hiç konuşmasam seninle? Ben bazen mutluyken de susarım işin tuhafı. Belki anlayamazsın diye anlatacağım kendimi sana sonra yine susacağım. Yalnızlığa alışık bir dünyam var benim kendim oldum olalı. Çok kalabalıklarda bile kocaman bir fanus içinde yaşadım kendimi. Zamandan kaçmak ister gibi kapattım kendimi camların arkasına. Tezatlıklar vardı hep dışarıda, yoruldum. Yol ayrımlarında gizlenmiş tuzaklarda her yakalanışımda kendimden bir şeyleri bırakmışım, fark ettiğimde çok geçti sanırım. Saçlarıma aklar düşene kadar anlamayışıma kızgınım bir yandan. Öyle çok geciktiğim mutluluk olmuş ki benim. Hayıflandım yine yalnızdım çünkü. Küçük bir yürek vardı yanımda, benimle bu kara yolda yürümeye çalışan. Ufacık adımlarıyla bana yetişmeye çalışan küçük bir insan. Sustuk, anladık birbirimizi. Seni anlatan küçük bir bakış var gözlerimde şimdi. Sessizliğe doğru yönelen, hep ufukları arayan. Kalabalıklar değil, martı çığlıkların özgür maviliklerden beklediğim.



Sesler olsun mu etrafta? Kuş cıvıltıları, derinden gelen bir müzik, belki çocuk çığlıkları hayatlarımızda eksik olan. Yıkıntılar arasından çıkmış eski bir sandık, sararmış bohçalar. Rengi solmuş oyalar gibi hayatın tüm sessizlikleri. Benim suskunluklarım gibi. En büyük çığlıklarım var oysa benim odamdaki sandığımda. Hayata, kadere yükselen zamansız isyanlarımın haykırışları. Nerde olduğumu unuttuğum, rüyalar boyunca ağladığım, kah güldüğüm. Sandıklarda sakladığım sade isyanlarım değilmiş. Gülüşlerim de gizliymiş oralarda. En diplere bırakıp suskunluklara alıştırmışım kendimi. Eşeledikçe çoğalan bir yığın oldu geçmiş önümde. Öfkelerim de çıkıyor bir köşeden. Suskunluklarım daha da artıyor çığlıklarımda.



Suskunum artık, hiç konuşmamacasına.
Sessizliğimi derin çığlıklarımla yırtarcasına.
İsyanlarımı yangınlarda büyütürcesine.
Aşkımı maviye kazırcasına.
Seni sonsuzlukta bulup tekrar kaybetmişcesine.
Suskunluklardan da suskunum artık ben…..
Tüm isyanlarıma inat.



Mavisihir

ÇOCUKTUM BEN BİR ZAMANLAR




Küçük bir çocuktum ben de bir zamanlar,
Saçlarım iki at kuyruğu,
Beyaz kolalı kordelalarımla.
Kelebek derlerdi bana o zamanlar.
Eskiden kalma tatlarım var anılarımda.


Saf bir rüya gibi seyrettim geçmişi.
Hem özlem, hem de biraz hüzün.
Kaçırdığım pek çok şeyi andım kendimce,
Baş başa kaldım, hem zengindim hem de kimsesiz.
İnce çizgiyi çoktan geçmişim.


Büyüdüm ben de senin gibi dünya.
Geride ve geç kalışlarımla alay eder gibisin.
Göz kırparak anlatma beni başkalarına.
Çocuktum ben bir zamanlar,
Sanki bana her şeyi geri vereceksin.


İlk sırada oturuşlarım,
Sahip olduğum ilk oyuncağım,
Belki de aldığım ilk nefesimsin.
Geçmişin yarısı ben isem,
Çocukluğum,diğer yarısı da sensin…



Mavisihir

SİHRİMSİN

Acılarla baş başa kalmak varmış sonunda.
Tarif edemediğim bir yürek sızısı,
Sen gittin gideli yakıyor, acıtıyor küçük yüreğimi.
Gelişini unutmuşum ben senin.
Hep gidişlere alışmış yüreğim.


Caddelerde yürürken dinlediğim bir melodi,
Eskiden kalan birkaç masal dolanır zihnimde.
İlk gelişinden kalan bir hatıra kalsın bende.
Gidişlerini hafifletmeye dair.
Yangınları gözlerden gizlemek için.


Gitsem yağmurlu bir gecede alıp başımı.
Sen çıksan karşıma umarsız yürürken yine.
Yarım bile kalamamış, eksik bir masal var bu defterde.
İlk ve sonların yeniden başladığı,
Yeşil bir gözde can bulan bir sihrimsin.


Sihrim olur musun benim, tam uçacakken?
Yoksa kaçar mısın yine yüreğimden?
Gitme gel sevgili,
Ben sana hasret, sana deli.
Ben sendeyim kendimi bildim bileli…



Mavisihir

20 Ocak 2009 Salı

BIRAK AKSIN AŞK






Seni sevdim ben bir zaman önce,
Hesapsız çıkarsız.
Sana çıktı bütün yollarım,
Sorgusuz sualsiz.
Saklambaç oynadık şehrin köşelerinde,
Seninle ve hayatla adeta.
Gözyaşlarımla çizdim, kazıdım,
Bastığımız her toprağı, taşı.
Kalbimde senden kalan en büyük iz.
Silmeye kalktım bir gün anılarını,
Kendimi kandırdığım günlerin başlangıcında.
Sensizliğe alışırım sandım kendimce.
Korkularımı bir köşeye sıkıştırıp,
Hayata devam ederim sandım belki de.
Sevdan küçük sandım, inanmadım yaşadıklarımıza.
Nankör bir sevgili gibi,
Sırtımı dönüp gitmek istedim.
Hayalin heryerde, rüyalarımda silüetin, sesin.
Sensizlik bile senle dolmuş meğer,
Ben sevda sarhoşuyken göremedim.
Küçük sandım, aldandım.
Hor gördüm belki de sevdaları, sevdamı.
İnanmak isterken,
Kopan fırtınalarda ürküp sığındım bir saçak altına.
Yağmur, alabildiğince yağarken üzerime,
Her damlada senin öpüşlerin düştü gözlerime.
Vazgeçemediğim bir sızı var içimde.
Aslında sen olan yüreğimden çığlıklar yükseldi gecenin hüznüne.
Yağmura karışıp aktı yüreğimdeki aşk.
Bir direk dibi buldum,
Seninle beklediğimiz.
Her yerde anıların var demiştim ya,
Anılar değildi onlar sendin.
Dön demek geldi içimden öyle hesapsız.
Dön,
Seviyorum ben seni, yağmurun gözlerime düşüşü gibi.
Bırak aksın aşk, sokaklarda.
Bırak, birlikte karışalım maviye.
Ben sana akmaya geldim sevgili,
Aç yüreğinin kapısını....
Aksın aşkla beraber bu soğuk mavi.



Mavisihir

NAFTALİNLİ GİZEMLER




Gizler neden çeker bizleri, neden saklı olana sahip olmak için çabalarız? Aramak, bulmak, kovalamak doğamızda var. Hepimiz biliriz. Çocukken saklanmak mı yoksa ebe olmak mı ilginizi çekerdi bir düşünün. Ben saklanmayı değil aramayı severdim. Her köşe başında bulduğum eski ya da yeni şeylerin ayrı ayrı büyüleri vardı hayatımda. her şeyi saklayıp yıllar sonra aramaya alıştık hepimiz böylece. Çocukluk anılarımızı taze tutmak için raflara kaldırdık, dolapların en serin köşelerine sakladık. Gün ışığı kağıtlarımızı solduracak eskitecekti sanki. Parşumen kağıtlarına yazdığım öykülerim vardı köşe bucak açılan küçük deliklerde. Bahçedeki ağaca yaptığım kuş yuvasının bile gizemini hatırlarım hala. Ben yapsam da, oradaki yaşam farklıydı biliyordum, gizemliydi kuşlar. Neler yapıyorlar, neler konuşuluyor merak ediyor. Duymak, anlamak istiyordum. Hatta bazen kuş olmak, beni de hayatlarına almaları için yalvarmak.


Anıların sarı sayfalarda eskimiş hallerine bayılıyorum. Eski bir hatıra defteri okumak istedim hergün. Geçmişin sadeliğine sahip, sahteleşmemiş ama hala gizem kokan bir yaşam. Yıllar sonra benim de bunlara sahip olacağımı bilmek bir şeyi değiştirmiyordu. Ben kendimi okumak istemiyordum ki, benden zamanlar önce ama benim gibi yaşayan insanların anıların öğrenmek, gizemlerinin tadına bakmak istiyordum. Ne hissetmiş, nasıl büyümüş, nasıl nefes almış, nasıl aşık olmuş ve nasıl kaybetmiş? İlk ve son aşkımsın diyebilmiş mi bir erkeğe ya da bir kadına? Anılara soracağım o kadar çok sorum vardı ki, sararmış sayfalar bunlara dayanabilir mi diye düşünmeyi bile unutuyordum çoğu zaman. Biri gelip bana bunları anlatsın istemiyordum. Bir ödül kazanmışçasına, ya da bir define bulmuşçasına heyecanlanmak istiyordum. Ben çabalamalıydım hayat için, anılar bırakmak için. Başkalarının anılarında kendimi aramak güzeldi, hem de çok güzel. Her insan bir yabancının hayatında bile bulabilir kendisini, dediğim gibi bakıp, okuyup görmek lazım.

Gizemlerin, anıların naftalin koktuğunu bilir misiniz? Köşedeki sandığı açtığımız zaman kaldırdığımız her kanaviçeden ferah bir koku yükselir odaya doğru. Naftalin kokusunu sevdiğimden belki bu anılara gizemlere merakım. İnsan hep kendine uzak olanı merak eder dünya olalı beri, ya da kendinde olmayanı. Okur hayal ederim hepsini, bir de kendim yaşarım her şeyi. Bazen ben de naftalin kokarım sandıklar gibi. Yıllar sonra sandıklardan çıkacağımı düşünüp geriye bırakacağım kokuları hayal ederim. Bazen de düşlere dalarım, ucu bucağı olmayan gizemli, çiçeklerle dolu bir bahçede koşarım durmaksızın. Ellerimde anılarım, aşklarım, gizemlerim. Sırlarla dolar saçlarım rüzgarda, üzerimde anılardan bir elbise. Belki hiç olmadığım kadar güzelleşirim naftalin kokularında. Gizemlerin sihri konar yüreğime ışıl ışıl. Gizemlerden bir yolculuğa çıkıyorum ben, sepetimde tüm dünyanın anıları….



Mavisihir

17 Ocak 2009 Cumartesi

AŞK İÇİN AŞKSIZ KALDIM




Susup yalan tavırlarla sana bakmak daha mı iyidi sanki? Sen bencilce davrandın sadece farkında değilsin. Hiçbir zaman olmayacak bir masala başladın sen, mektuplar yazdın aşktan saklanan. Gördüm, görmezlikten geldim. Sordum, inkar ettin. Duymazlıktan geldim. En sonunda sen benim sözüme geldin. Zordu belki, akan suyu durdurmak. Ben su , sen garip çocuk. Önüme bir bent yapıp yönümü değiştirmek istedin kendince. Oysa ben yolumu çoktan seçmiştim. Çoşkun bir ırmak değilim belki, inadımı kırarsın sandın kendince. Benim yolum belliydi çocuk. Sonsuzluğa karışmak tüm istediğim. Büyük mavi beni bekliyor ufukta, açmış kollarını. Gidişime kızmayacağını söylemiştin oysa kenarda oturup beni seyrederken. Sen de bana yalan söylemişsin aslında.


Şiirler yazıldı aşkın kenarından geçen. Geçerken akarsuya düşmüşsün meğer. Ben çekmedim seni unutma sakın. Taşlara takıldın belki, ayağın kaydı birden. Şarabın damarlarda dolanışını düşün sadece. Durduramazsın akar, çoğalır. Belleğin bulanır şarapla birlikte kızıllaşırsın yavaşça. Ben de öyleyim işte. Akmak itiyorum sadece sonsuz maviye. Belki gökkuşağının yedi rengini vereceksin bana ama ben kendi mavime gidiyorum umarsızca. Sorgulamadan, durmadan. Hedefe kilitlenmiş bir silahım ben belki. Mavinin tam ortasına nişan almış bir mermi. Çılgın ve bencil diyebilirsin bana. Aşk için aşksız kalmayı ben seçtim. Sana rağmen, kızıl gün batımına rağmen.


Mavisihir

16 Ocak 2009 Cuma

EKŞİ BİR AŞK

Hep tatlı olmaz ya aşk, benimki ekşi. Dilimi buran hatta yakan bir tadı var. Limonu andırıyor bazı zaman, bazı zaman da sirkeyi. Şimdi turşu mu bu diyeceksiniz belki. Galiba öyle, aşk turşusu var benim dolabımda. Biber, kornişon, lahana daha neler neler. Şimdi bu ekşi aşk tek başına yenmez ki. Kuru ve pilavı da olsun yanında. Kış günü dışarıda lapa lapa kar var anlayacağınız. Aşk ekşi de olsa ısıtır insanı kış günü. Yakar içini , bedenini. Alır götürür başka başka sofralara, ucu bucağı olmayan tatlara. Ekşi bir aşk benimkisi.


Eskiden bal gibi, şurup gibiydi her şeyin tadı. Yıllar geçti, ben eskidikçe tatlar değişti. Tatlı olanlar acıya ve ekşiye benzemeye başladı. Gülerken ağlamayı öğrendik biz insanoğlu. Aşkların sonlarından ölmemeyi öğrendik. Dilimizdeki buruk tatları yazmaya, söylemeye başladık gel zaman git zaman. Bir kelimeye tüm gün gülerken bir bakışla kendimizi acı denizlere attık, değiştik değiştirdik. Ekşi yüzlerle uyandık sabahlara, belki yalnız, belki de kalabalıklar içinde kimsesizdik o zamanlarda. Dolaptaki kavanozda takılı kaldı yüreklerimiz. Acaba tatlı mı yoksa ekşi mi?


Bir yerde aşkı rulet masasına benzettiğimi hatırlıyorum. Kırmızı 1 gelmeyecek belki, belki hiç mavi de çıkamayacak karşımıza. Hayallerde yaşanan aşklara talim edeceğiz belki elimizde kör bıçaklarımızla. Dolaptan kavanozu alıp bıçağı bir kornişona saplayıp, atacağız ağzımıza sabahın alaca karanlığında. Ekşi bir güne günaydın diye haykıralım pencereden hep beraber. İşte bu; benim aşkımın tadı ekşi, tıpkı bu dilimdeki kornişon tadı gibi.


Kimseler inmeden sokağın ortasına bir kardan adam konduralım sabahın ilk ışılarında. Havuç burnu, kömür gözleri olsun, çocukluk anılarında kalanlar gibi tıpkı. Boynuna ekşi aşktan bir atkı atalım, yanağına bir öpücük ama ekşisinden. Varsın bunun elinde süpürgesi olmasın. Sabah onu eritene kadar özgür kalsın, yüksüz ve görevsiz kardan adam. Kıskandım birden onu. Birkaç saat için yaşayacak olsam, ben de onun kadar mutlu olabilir miydim hayatımın tüm ekşilikleriyle birlikte acaba? Düşündüm, bunu hemen yazmam gerekiyordu bir yerlere. Yine ekşi hayatıma döndüm apar topar, yazdım, sildim. Tekrar yazdım. İşte benim ekşi aşkım.


Mavisihir

15 Ocak 2009 Perşembe

YOLLAR VE DURAKLAR

İzlediğimiz ilerlediğimiz bir yol var hepimizin hayatında. Geçmişten geleceğe uzanan, her şeyi barındıran bir seyahatname olmuş yaşam defterimiz. Sevgiler, sevdalar, kazalar, ölümler, isyanlarımız. Barındırdığımız ve barındığımız yürekler, onların göz yaşları.Her gün doğumunda yeni bir masal anlatmak için umutlar besledik çoğu zaman. Umut, ya yeşerdi bizimle ya da kurudu gönlümüzün çoraklığında. Kirli vicdanların gölgesinde kalmış yaşamlar, aşklar. Güneşten ve sudan uzakta ve aç kalmış gönüllerimiz. Tutunduk birer dala hepimiz, belki çürük belki sağlam demedik. Elimizi uzattık oradaydı hepsi. Yalnızlıklarımıza nefes, seyahatlerimize birer han olmuş yürekler ve eller. Seven ya da acıtan konaklamalarla geçti yaşamlar bu güne dek. Uzak ve yoksulduk yine de.


Zengin olamamış bir yaşamın ondan da fukara satranç taşları olduk. Şah var mı bu oyunda? Tükenmişliklerimize hep ilk başta yenilen piyonlara benzettik. Yollarımızın üzerinde olan durakları da kalelere. Saklandık belki oralarda korunmak için, bir zalimiyetin ortasından kaçtık birer birer. Kaçmak ve kovalamak, gitmek ve konaklamakla geçti yaşamlar. Geri dönüşlerden hiç bahsetmiyorum. Geçmişe geri atılan adımlardan korkuyorum. Bir gün bu hanlardan birinde konaklamam uzun sürecek belki benim de sizler gibi. Belki de hiç olamayacak bu kalıp gidişler, kimbilir? Başı boş bir kuş olacağım belki semalarda. Belki de yangınlarda kalıp çıkmayacağım oradan. Durağım ataş olacak kimbilir? Sürpriz….


Yollar ve duraklar, uzun bir yolculuğa çıktım güne doğru. Ne bir el, ne bir sevda var yakınımda. Bir başıma, korkmuyorum. Bir dağ başında konaklarım belki bu yolculukta, uzak karlı dağlarda. Hemen bahar gelir arkadan, yeşil bir çam ormanında bülbüllerin aşk şarkılarında nefes alırım belki. Çam kokusunu sindiririm ruhuma, bedenime. Arınmışlık çöker üzerime yavaş yavaş. Derim ki, son durağıymış bu yaşamın ve sevdanın. Mavi olurum yeniden, pembe güller açarım bülbüller çoşsun diye. Issız bir mutluluk hikayesine başlarım o şarkılarla. Anlatırım dağa taşa kimse duymadan. Yıllar sonra dilden dile dolaşır büyük hikayelerim. Sevdalılar çoşar bu yolculuklardan birinde. Benim yarım kalmış yüreğimden başlarlar büyümeye.


Büyür sevdalar, masallar gibi. Herkes anlatır , herkes dinler. Ben yaşarım yüreklerde. Yollar ve durakların adı kalır yaşamın her köşesinde. Belki bir pencere önünde oturup yağmurda izlerim benden geriye kalanları. Tatlı tatlı yudumlarım anılarımın şarabını, dışarıda inceden bir yağmur. Gökyüzü rengarenk bir gök kuşağına durmuş bakıyor. Benim gözlerim ufuklarda, inkar etsem de bir silüeti bekliyor geride kalan anılardan, sevdalardan. Yollar ve duraklar...


Mavisihir

13 Ocak 2009 Salı

ÇIĞLIKLAR ARASINDA




Çığlık çığlığa karşıladık hayatlarımızı. İlk kelimemiz, ilk seslenişlerimiz, belki ilk anne deyişimiz. Hayat sürüp giderken sevinçlerimizi ve hüzünlerimizi anlatmayı öğrendik çığlıklarımızla. Bazen öyle kaptırdık ki kendimizi fısıltılarımızda bile çığlıklar kapladı her heceyi. Şarkı söyledik hayata, aşklara, ayrılıklara ve ölümlere. Allah’a dualar ettik çığlık çığlığa, ya da insanlığa beddualar. Yalvarışlarımız oldu sevgiliye affet beni ya da gitme ne olur diye. Ulaşamadık, isyan ettik her şeye. Kırdık, kırıldık çığlıklar yüzünden.


Bir dağ başında olabildiğince yüksek sesle haykırdık gizli kalmış sevdalarımızı. Saklı duygularımızı döktük sayfalara, okundu her bir kelimesi yüksek seslerle. Bize yasak olanlara sahip olabilir miyiz diye çaldık kapıları. Aşk dilendik, yüzsüzce merhamet istedik. Günahlarımızı aldık sırtımıza, huzura çıktık. Affedilmeyi istedik çığlık atarak. Korktuk, sığınacak bir kucak aradık açık denizlerde. Mavilerden medet umduk, bazen de kızıllıklardan, kırmızılardan. Yeşil bakışlardan daha çok acıtan yoktu içimizi belki, kenarından çığlık atarcasına süzülen göz yaşlarıyla. Ağladık onunla beraber, bazen uyuduk/uyandık.


Gece vakti mehtaba kanıp çıktık gökyüzüne, söyle bakmak için sevdalılara. Başlar yukarıya çevrik. Kimisi bir omuz bulmuş yaslanacak, kimisi de ağlamaklı içiyor yalnızlığına. Bir sevda dumanı sarmış her yeri buram buram, ıtırlı bir yosun kokusu sahile inerken burnuma gelen. Denizlerde yangın çıkmış. Yüreklerde dumanlar, bekleyişler. Asi mavi kızıl alevlere karışmış, acı içinde tüm çığlıkları. Bak, denizler de acı çekermiş aşka düşünce. Kıyıya vuran bir denizkızı, kuyruğunu kaybetmiş, yerine istediği ayakları kan içinde. Sevdadandır diyor koca deniz, bak ben de yanıyorum senin yokluğunda. Her çığlığımın arasında aşkımı sakladım. Duman duman gökyüzünde karışıyorum sonsuzluğa….



Mavisihir

12 Ocak 2009 Pazartesi

KIRMIZI OLMALI




Kırmızı olmalı senin rengin.
Bir şişe şarap, bir gün batımının son demi,
Yürekte seyehat eden kan belki.
Sen kırmızısın.
Gecelerin adamısın sen.
Bir tarafı isyankar, bir tarafı aşık.
Kendi yalnızlığında üşüyen,
Küçücük bir çocuksun.
Hiç büyümemiş hiç kirlenmemiş bir şey var sende.
Adını koyduğun, diline doladığın.
Şarkılarda bir çift yeşil gözü aradığın.
Sevda kokularında sarhoşluğu tattığın.
Kırmızı olmalı senin adın.
Dalından koparılmamış bir gül olmalısın belki.
Yüreğine ne el değmiş, ne de göz.
Saf ve sade kalmış bir aşkın ilk sözüsün sen.
Sen kırmızısın söyledim sana bunu daha önce.
Ateşin, şarabın, aşkın rengi var gözlerinde.
Yüreğinde çocuksu heyecanlar,
Sözlerinde ise yaşanmışlıkların olgunluğu.
Kırmızısın,
Sıcak ve yakın.
Çeken ve korkutan.
Kırmızı senin rengin ve adın.
Sadece kırmızı,
Haresi yok alacası yok.
Tek yüzün var senin biliyorum.
Bu hayat içinde böyle kalışına şaşırıyorum.
El değmemiş, göz görmemiş yüreğin.
Geç kalınmışlıkları yırtıp atmak istercesine gelişlerin.
Biliyorum ki,
Sen sadesin, yalansız.
Sen kırmızısın, daha önce sana söylediğim gibi.
Mavi suların ufkundaki gün batımının son demi,
Kadehimdeki bir yudum şarap gibi.



Mavisihir

11 Ocak 2009 Pazar

BEKLENEN




Belki sen, belki de bir söz beklenen.
Rüyalarda buluşan ellerimiz belki.
Sevdaya düşmüş yüreklerde yeşerensin.
Sadece ben de nefes alıp verensin.
İkilemler arasında harcama kendini sevdiğim.
Ya benimsin, ya da olduğun yerdesin.


Bir söz kadar yakınım sana,
Bir bakışta gizliyim sevdamla.
Taze bir zambak kokusundayım.
Bazen de bir bebeğin gülücüğünde.
Aynaya baktığında gözlerinde gördüğün ışığım.
Saçlarında dolaşan elindeyim.



Beklenensin, özlenensin.
Belki de baktığım tek suretsin.
Perdeden sızan ışık, vazodaki çiçek,
Her şey sana dair hayatımda.
Belki bir söz beklenen, belki de sen.
Belki de,uzanacak bir çift el.




Mavisihir

8 Ocak 2009 Perşembe

DÜĞÜMLÜ SEVDA






Düğüm olmuş bir hayatı yaşadık bir her zaman.
Uzaklıklar, sahip olamadığımız kendimiz,
Çıkmaz sokaklarda kovalamaca oynayan kedi yavruları gibi kaldık bir zaman.
Bilmece olan hayatlardan birer tılsımdık sanki zamanda.
Yorulduk, yoğrulduk.


Zaman aktı, yollar bitti.
Sevdaların tükendiği anlar gelip hiç gitmez oldu bizden.
Kaybolanlardandık artık.
Kara bulutlar sarmış gökyüzünü maviye inat.
Kızıl bir gök, gün batımında gelen kara bulutlar var.


Sen, arsızca kapımdasın yine.
Elin yumruk olmuş vuruyor gönlümün kapısına.
Öfke var içeride, neden bu ısrarın?
Senden çıktım çıkalı besledim öfkemi.
Düğümlerden bir yol ördüm kendime.


Gelip beni dağıtma bin bir tarafa.
Olduğun yerde kal mazim.
Kara bulutların her gelişi senin sancılarını getiriyor bana.
Sevmiyorum düğümlü sevdaların bulutlarını.
Zehir yağdırıyorlar mavi dünyama.


Düğümlü sevda, düğümlü hayat.
Yollarımda çakıl taşları,
Yüreğimde eskiden kalan bir sızı.
Gökyüzümde senden geri kalan bir ben.
Düğümlü bir sevdadaydım eskiden.



Mavisihir

6 Ocak 2009 Salı

İNCE SIZIM




İçimde incecik bir sızı var sen gittin gideli beri.
Koca bir dağdı yüreğim senden önce.
Masal devlerinin ülkesinden kaçan bir yabancıydım,
En az onlar kadar güçlü ve irice.


Ufaldım sanki içime bıraktığın sızıyla.
Yangınlardan kaçtım her yanım alevlerde.
Yoruldum, dizlerim çözülüyor.
Sonu getirmedi bana alevler de.


Son kocaman bir boşlukmuş meğer.
Sensiz taşınmıyormuş yangınlar.
Diyemem ki sana gel sevdiğim.
Halbuki, bir gelişin bin ömre değer.


İnce sızımsın içimde kanayan,
Tuz basa basa yaktığım.
Belki de bitmeyesin diye,
Sonsuzluktan bile sakladığım.


Mavisihir

4 Ocak 2009 Pazar

SEN




Kendime seslenmek seninle konuşmak gibi bu gece.
Sanki sesini duydum kendime seslenişlerimde.
Sevgiyi fısıldarken kulaklarıma,
İçim ürperir hafiften ve serince.
Senin serinliğini sevdim ben belkide,
Senin içinde.
Kendi yangınlarıma serptim seni bencilce.
Hayıflanmadan, gelişini seyrettim ufukta.
Seni çağırdım her an,
Dudaklarımda sen, yüreğimde yangınlar.
Özlemlerimle, sevgim kördüğüm.
Anahtarım da sensin, yağmurum da.
Sal rüzgarlarını gönlüme serin yüzlüm.
Kulağımda yine senin sesin,
Mırıldanıyor eski bir sevda masalını içten içe.


Mavisihir

3 Ocak 2009 Cumartesi

YAĞMURLA SAKLADIM





Yağmurla sakladım gözyaşlarımı,
Islandım, yüreğimin acısıyla birlikte.
Öyle bir acı var içimde,
Ölümden beter, bıçak gibi yüreğime yerleşen.


Tek bir söz dönüp dolaşıyor dilinde.
Anlatsam anlamadığın,
Ağlasam acımadığın.
Bir tek sözle beni yaraladığın.


Aşktan değil benim sancım,
Anadan, babadan.
Yakın bildiklerimin fizan kadar,
Uzak oluşundan.


Hayal kurmadım, kuramadım.
Yağmur oldu hep yüreğimde onca güneşli günlerde.
Bir sen anlamadın beni,
Islak gözlerimi gördüğünde bile.


Ben ağlarken bu gün,
Gökyüzü yalnız bırakmadı beni.
İçimde acın, gözlerimdeyse,
Yağmurlarda sakladığım göz yaşlarım.


Kimse görmesin istedim yalnızlığımı ve acizliğimi.
Dalsız bir çiçektim ben.
Senden umutlu olan, sana tutunan.
Yalnızlığım ve gözyaşlarımla.


Bir köküm vardı benim toprağa bağlı.
Bir söz kopardı topraktan,
Yaktı kavurdu dallarımı.
Yağmurda sakladığım sadece göz yaşlarım değil,
Bir de köksüz bedenim var artık.


Mavisihir