Aşk uğrar, her şey çiçeklenir. Yüreğimiz bahara durur kışın
zemherisinde. Ne sözler verilir, ne şiirler yazılır (okunur hatta) sevgiliye. Penceresinin altında sabahlanır elden gelse. Küçük
bir öpücük içindir tüm gayretler…
Her şey güzel, her şey temiz, ulaşılmaz olan büyür
gözümüzde. Sarılırsınız sıkıca, koparır verirsiniz elinizden gelse yüreğinizi
sevgilinin avuçlarına…
Aşk, öyle bir mevzudur ki; incedir hem de saçınızın bir telinden bile
ince...
Ağustos böceği misali, eline sazı geçiren başlar aşk
şarkıları söylemeye köşe başlarında. Yürekler
öyle yorulmuşlardır ki aşkı aramaktan, sesi duyunca sessiz bir kalabalık
kaplayıverir bizim aşk çalgıcısının etrafını. Başlar kendiyle gurur duymaya.
Bütün aşksızlar onun etrafındadır, onu seyretmekte, hayranlık dolu bakışlar
akmaktadır üzerine. “Aç horoz kendini
buğday ambarında sanır” demez kimse ona. Dese de, çok da umursamaz bizim
çalgıcı.
Aşksız kalmış bir çalgıcı olmuştur herkesin hayatında, hatta
belki paylaşmışızdır onun romantik melodilerini. Belki, aynı şiiri hem
size, hem de bize okumuştur. Aşk’ın
çoğul halini yaşamışızdır belki.
Desenize, çoğumuz birleşip birilerinin ilkine imza attık…
Aşk, çok ince mevzu vesselam…
En iyisi. koparmadan biz kopalım. Ancak bize yetecek bir
yüreğe, binlerce sevgiliye yetirmeye çalışacağımız şarkıları ezberletmeyelim.
Pencereden pencereye koşup durmayalım ağustos böceği misali. Bir mevsim için
yaşamayalım. Bir ömürü, başka bir ömüre hediye eden uğur böcekleri olalım.
İncecik bir aşkın üzerindeki zambaklar olup, çiçek açalım
bahar gelince. Kokalım aşkla…
Funda Kocaevli