Öbek öbek çöktü içime sensizlik. Yüreğim sensizliğin
nöbetlerinde sanrılı saatler yaşarken, sen kendi halinde, belki de beni
özlerken geçiriyordun zamanı.
Bitmiştik, ben istemiştim hepsini ve her şeyi. Yıkılmaya yüz
tutuyordu hayatımda her şey. Kuru bir yalan dolanıyordu dillerde benim
nazarımda. Bakıyordum yüzüne, aşkı
görüyordum. Ardına baktığımda, karanlık bir bulut dolanıyordu. Yağmuru, yine
gözlerime inecek diye kaçtım.
Ağlamaya takatim yoktu…
Özlüyordum, özlüyorum sevgili. Ellerimde hayali bir dokunuş
var sana dair. Hep aynı koku, hep aynı anılar, senin tebessümüne dair.
Ayrılık taşıyan sevdalar, ne kadar ağırmış!
Mevsimlerden yaz, buralar kış. Yokluk, soğuk be sevgili!
Yalnızlığı harcamak için debelenmekmiş, aşk. Bazen de,
karakışta bir kucakta sıcacık bir köşe bulmak.
Uyanıkken anıların çarpmıyor gözlerime. “Düşlerime musallat
oldun” desem yeri var. Rüyada kokar mı çiçekler?
Ben kokluyorum hepsini, sen gibi…
Rüyada ağrır mı insanın içi? Ben her uyanışımda, düşten
kalma bir acıyla uyanıyorum.
Aşk’tandır değil mi?
Bilmiyorum sevgili…
Seni bilmediğim gibi, kendimi de bilmiyorum. Suretin yok. Silinmişlik
var desem de, olmadığını biliyorum aslında.
O zaman, “aşk da yok” diyor aklım, yüreğime savaş ilan ilan
edercesine…
Yok musun sevgili?
Varoluşunun delili olsam; yeniden, yeniden doğardım bu
hayata. Her seferinde, adını
haykırırcasına alırdım ilk nefesi. Sonra, her solukta, daha fazla sevmek olurdu
adım…
Dünyanın oluşundan bu güne dek süren aşk, vardı içimizde. Lafın
gelişiydi belki, ama öyleydi. Sevebilirdim…
Sevdim…
Seviyorum…
Aşk’ı çekimlemekle geçti hayat, Aşk’ı aramakla tükendi
zaman. Ölüm geldi çattı, Aşk yine kapıdaydı. “Kursağında kalacak” gibi baktı…
Kırmızı bir zamanı çekimledi gözler, kelimeler savruldu
başıboş sarhoşlar gibi. İçmemişlerdi belki şarabı ama sen vardın sevgili…
“Sen” demek, “Aşk” demekti…
Düş’tün…
Gerçekliğini sorgulamaya zamanımın olmadığı bir şey.
Sabahına unutmak istediğim, günü sensiz geçirdiğim bir şey…
“Ruhsuzsun” der gibi bakma!
Seni özlemek, kolay değil…
Hele de, âlem sensizliği giyinmişken üzerine.
Asılsız bir melankolinin elinde debeleniyorum şimdi. “Sat
anasını Aşk’ın” diyorum, nasıl olsa yalan gerisi…
Yalansın ama gel de düşlerime sor sen onu…
Funda Kocaevli
0 yorum:
Yorum Gönder