BLOGGER TEMPLATES - TWITTER BACKGROUNDS

Hürriyet

15 Haziran 2009 Pazartesi

KARA TREN

Sızıdan öte bir şey oldun artık içimde. Çıkmaz sokakların sonlarına sıkışıp kalmış gibiyim bazen, hayatın en geniş meydanlarında dururken. Adım adım gidiyorum bir bilinmezin içine. Dur dedim bu gün kendime, sessizce. Sokakların ıssızlığından faydalanıp köşe başlarında yine çığlıklar attım. Anlık isyanlarımdan birini daha uğurladım bu gün, belki de hiç bitmeyen hoşgeldin törenlerimden biriydi, bilemiyorum. Sen mi gittin, ben mi bu son trenle? Kara dumanların arasından el sallayan biri, acılı omuzları çökük. Ben desem, ben sende de kendimi gördüm zaten. Sen desem, yine aynı kapıya çıkıyor. Hep ben, yine ben.


Çocukken trenlerin gelişleri heyecanlandırırdı beni. Bir gün ben de o vagonlardan birindeydim, bir tünelden geçtim hatta. Karanlıktan korktuğumu hatırlıyorum sadece. Trenle ilgili tek anım, tünele giriş ve karanlık. Nedense, ondan sonra hep tüneller korkuttu beni. Hiç çıkamayacakmışım gibi bir hisle, panikledim uzun zaman. İnsanoğlunun yaptığı her tünelin bir sonu vardı. Zaman aktı, ben trene binip tünelin sonundaki aydınlığı beklemeyi öğrendim. Kara tren, ilk korkum sende başladı demek isterdim. Keşke senden olsaydı ilk korkum. Karanlık bir parağraf olan hayatta, karanlıklara giden ve sonrasında gün ışığına çıkan bir araç olmaktan başka bir şey bu kara tren.


Çökmüş, göçmüş nice insanlar var, trenlerin artık uğramadığı nice tüneller olduğu gibi. Her insan da bir karanlık tünel mi yoksa ? Kendimizi bir türlü karanlıklarımızda göremediğimiz, belki de acıtan yanlarımızı sakladığımız, oynadığımız bir tünel. Çocukluğumuzun bile karanlıkları var, bizim çocuklarımızın da olduğu gibi. Her bir adımımızda hem geçmişi, hem de geleceği aydınlatacak ışık kümeleri aradık. Kimi zaman bulduk, aldandık. Kimi zaman elimizden aldılar, savaşmadık. Kimi zaman da canımız çok ama çok acıdı. Her acıda yeniden atladık bir kara vagona, büzüldük bir kenarda bekledik trenin bizi götüreceği istasyonları. Bazen ilk durduğu yerde attık kendimizi trenden, bazen defalarca aynı yolları gidip geldik. Bıkkınlıklarımızdan, yorgunluklarımızdan kaçıştı bu. Kaçmayı becerebildiğimizi sanarak avuttuk kendimizi. Yaşamın, ensemizdeki nefesiyle peşi sıra bizi kovaladığını unuttuk.


Yürek sancılarımızla, ciğerlerimizdeki yangınlarla, elimizde eriyen mutluluklarımızla dolaştık, o istasyon benim, bu gar sizin. Günün birinde, ölüm geldi dayandı kapıya. Hala trendeydik, ne fark eder ki? Ölüm adres bellemez, bilmez misiniz sanki?


Senin benim içime bıraktığın sızı gibi belki ölüm, belki de benim seni yapayalnız bırakışım gibi. Sana anlatamayacağım tek şey belki ölüm, defalarca ölümle sohbete dalsam bile. Bir kara tren kalkıyor şimdi, ona yetişmeliyim. Bu kez karar verdim, bu benim son seferim olacak. Hangi istasyon diye sorma bana, gittiğim zaman öğreneceğim. Bakarsın, bir dahakinde oradan yazarım sana…


Mavisihir

0 yorum: